Kehanet değil, iki buçuk milyonluk koca bir şehir nüfusunun karşı karşıya bulunduğu, dehşet uyandıran acı bir gerçek:
İstanbul’da Bu Yıl 220 Kişi Yollarda Can Verecek!
Başlıca ölüm noktaları: Kadıköy/Kartal hattı, Beyazıt/Bakırköy/Zeytinburnu ile Beyazıt/Gaziosmanpaşa güzergâhı.
Vakit geceyarısına yakın. Polisiye roman okuyucularını heyecana boğacak bir dekor ve hava içindeyiz. Zincirlikuyu mezarlığını henüz geçtik. Hışırdayan yaprakları ile selviler, gecenin karanlığında, kefenlerine sarılıp da dikilmiş ölü gibi duran mezar taşları; akılda ölümle ilgili ne varsa ayaklandırıyor.
Biz, tepesinden yanar-dönerli trafik ekibi şefinin arabası içindeyiz. İki yanımız sıra motorsikletli trafik polisleri ile çevrili. Bindiğimiz arabanın telsizinden bir mesaj alıyoruz:
«Müdür, İstinye kavşağında sizi bekliyor!»
Oysa biz, İstanbul Trafik Müdürü Şükrü Balcı ile makam odasında buluşacak, sonra da ekiplerinin peşinden kontrole çıkacaktık. Fakat Balcı işinin illetine öylesine kaptırmış ki kendisini, zaman mefhumunu da kaybetmiş! Yakınlarının anlattıklarına bakılırsa, geldi geleli, gecenin ikisinden evvel yatağına girdiği sayılı imiş! Gerçekten de İstinye kavşağına geldiğimiz zaman endisini çoktan trafik kontrolüne başlamış bulduk!
SUÇLU VE GÜÇLÜ
Adam, bilmem nere milletvekillerinden birinin oğlu. Bu gece, ehliyetsiz araba kullandığı tespit edilince, kendisine «ceza zaptı» kesildi. Adam bir celâllendi, bir celâllendi:
— Vay ben milletvekilinin oğlu olayım da, bana bir trafik müdürü ceza kessin ha! Gösteririm ona Hanya ile Konya’yı. Toplasın tasını tarağını, naklini yaptırdığımı bilsin! Telefon edeyim de Ankara’ya!
Durumu Şükrü Balcı’ya anlattılar. Gülümsedi. Sonra omuz silkti:
— Eğer tayinim yapılmadık bir vilâyet kaldıysa, elini çabuk tutsun!
REHİN KALACAKTI
Düdük çalındı. Önümüzden hızla geçmekte olan (34 ER 388) hususî araç durdu. Genç bir hanım kullanıyordu otomobili. Yanında erkek arkadaşları vardı. Tabii durur durmaz kendisine «ehliyet» soruldu. Bu soru üzerine hanımefendi şöyle bir aranır gibi yaptı. Sonra aradığını bulamayanların çaresizliğini yüz hatlarında vererek:
«Memur Bey, maalesef ehliyetimi yanıma almayı unutmuşum! Ama ben burada kalabilirim. Arkadaşlarımdan biri gidip evimden alır ve getirir» dedi ve kendini bağışlattı.
Yes Please: U.S.A.
İki centilmen Amerikalı geldi bu sefer. Son model büyücek spor bir arabayı Emirgân yolundan yukarı sürüyorlardı. Durduruldular ve ehliyetleri soruldu. Direksiyonda olanı, üç kelimenin sadece baş harflerini söylemekle yetinmek istedi:
— U. S. A.
Ama bu sihirli harflerin telâffuzu, nedense onların ceza zaptı kesilmeden geçmelerine imkân vermedi.
BİR GÜNLÜK BİLANÇO
Trafik kontrolü yaptığımız cumartesiyi pazara bağlayan gece ve gündüz tespit edilen trafik suçlarını, ilgili masa şöylece verdi:
— Ehliyetsiz araba kullanan 17, alkollü şoför 3, plakasız araba 5, sigortasız 89, teknik muayene yaptırmamış vasıta sayısı ise 190’dır. Bunlara yirmi adet İETT otobüsü dâhildir. Ayrıca klakson çalan 168, park yasağına uymayan 194, durma yasağına aldırmayan 104, fazla yolcu taşıyan minibüs 348, başkaca cezayı gerektiren 477 kişiye «ceza zaptı» kesilmiştir. İl içi trafik kontrolünün bilançosunu böylece kapatmış oluyorduk. Rakamların, trafik müdürü Şükrü Balcı’nın üzerindeki tepkisi ise, sadece şu oldu:
— Bugün işler durgun!
Kaynak: 1965, Hayat Dergisi