EVİM, EVİM GÜZEL EVİM

“Kendi evimi ve manzarasını beğeniyorum. Cihangir’de yaşadığım evden taşınmam gerektiğinde, iki buçuk ay kadar ev aradım. Ne Valikonağı’nda, ne de Nişantaşı’nda tutamadım. Taksim’de denize bakan bir ev benim için en güzel evlerden bir tanesi. Ne Bebek’teki bir ev, ne de Zekeriyaköy’deki dubleks evler. 50 milyona verseler bile gidip oturmam oralarda. Gümüşsuyu’ndaki evimden Kız Kulesi’ni ve boğazı görüyorum. Taksim’in trafiğini görüyorum. Her şey kontrolümün altında anlayacağınız.”

 

TAKSİM; DÜN, BUGÜN VE HER ZAMAN.

Taksim benim vazgeçemediğim ve kolaylıkla dışına çıkamadığım semt. Aynı Taksim gibi, ben de karmaşık bir yapıya sahibim. İçimde bin tane farklı insan var. Taksim de de öyle. Travestisinden, ‘avec costume’ tiplerine, gece yarısından sonra gecenin kalıntıları olan sarhoşuna, tinercisine, şoförüne kadar herkese rastlamak mümkün. Gündüzleri fotoğrafçı Nihat Odabaşı’yım, geceleri ise o gidiyor, yerine gecelerin adamı geliyor. Etiler’i hiç sevmiyorum, mesela. Etiler’deki her şey çok hoş ve şık. Bütün evler, villa tipi evler. Taksim’de yüzyıllar öncesinin binaları, yaşanmışlığın izleri, nostaljik Markiz gibi pastaneler bana heyecan veriyor. Burada NuPera gibi, en lüks gece kulübü de var, ama travestilerin gittiği pavyonlar da var. Cuma akşamı bir bara gidip, gecenin sonunda ellerinde bira şişeleri, sarhoş olanları, kontrolünü kaybetmişleri, geceye hızlı başlayıp, frene basamayıp geceye toslayanları görmekten keyif alıyorum. Bu şehir bende farkedilme isteği yaratıyor. Şehre karşı, benim sesimi de duysun diye, ben de o sokakta gözükebileyim diye mücadele vermek istiyorum. Bende hiç köşeme çekilip dinginleşme isteği olmadığı için, Taksim bana göre. Çünkü o da buna izin vermiyor. Beyoğlu sabaha kadar akıyor.

DOĞAN APARTMANI, GALATA’DAKİ İTALYAN MAHALLESİ

Galata’daki Doğan Apartmanı’na ölüyorum. Orada müthiş bir tarih yaşanmış. Daha önce yaşanmış hayatların izi var. Mimarisi bir nal şeklinde ve benim çok hoşuma gidiyor. Daha sonra parçalanarak bugünkü durumuna getirilmiş. Italyan mahallelerini andıran çok güzel bir avlusu var. Bana Sophia Loren filmlerindeki avlulu evleri hatırlatıyor. Doğan Apartmanı , onların Beyoğlu versiyonu.

KİTAPÇIDAN DA ÖTE, BİR DOST, ADETA

Taksim sahnesinin hemen yanındaki küçük kitapçıdan kaset ve kitap alışverişimi yapıyorum. Oradaki insanlarla konuşup sohbet etmekten, kapağını çektiğim kasedin ve derginin kaç sattığını sormaktan ve onların eleştirilerini duymaktan da müthiş keyif alıyorum. Öyle bir şey ki, bir süre gözükmezsem bana sitem ediyorlar. Onun dışında Mayadrom’daki Remzi Kitabevi’nden alışveriş yapıyorum. Yiyecek alışverişi yaptığım pek söylenemez doğrusu, ama en çok yemek yemeyi sevdiğim yerler, Sıraselviler’deki Changa, T-Square ama itiraf etmeliyim ki, vakitsizlikten Melek Büfe ve ilerideki kumrucu da uğrak yerlerimden. Giysi alışverişimi de Beyoğlu’ndaki Diesel mağazasından yapıyorum.

BEYOĞLU’NUN SÜRPRİZİ

Safran’ın çok sıkı bir müşterisiyim. NuPera’yı bar olarak da, kulüp olarak da her yanıyla seviyorum. Gündüz bir iş hanı, gece ise Türkiye nin en hızlı yaşayan insanlarının gittiği bir bara dönüşüyor. Beyoğlu’nun sürprizi bu işte. I Tünel’deki Gramofon’u ve Kafehaus’u çok seviyorum. Bir de Neo.

Kaynak: 2001, Vizyon Dergisi