Bitmek, tükenmek bilmeyen yağmurlu günlerden sonra nihayet yaza kavuşabildik. Sahiller sabahtan akşama, hattâ geceleri bile denize girenlerle dolup taşıyor. Geliniz sizinle bugün İstanbul plajlarında bir gezinti yapalım. Hangisinden başlamamızı arzu ediyorsunuz? Floryadan mı? Güzel. İşte muhteşem kabineleri ve gazinosu ile göz alan belediye plajından içeri giriyoruz. Burada İstanbul sosyetesinin en güzel kadınlarına, sinema yıldızlarına rastlayacağız. Onların mayolu vücutlarını doya doya seyredeceğiz. Eğer rüzgâr omuzundan havlusunu uçurursa veya sigarasını yakmak fırsatını bulursanız, bir tanışma, bir arkadaşlık vesilesi de çıkar belki!
Soyunduk, plajı baştan başa dolaşıyoruz. Tuhaf şey, deniz köşkü tarafındaki meşhur ağaçlık bile yabancılarla dolu bu yıl. Ne ses sanatkârlarımız var, ne otomobil kraliçelerimiz. Sadece birkaç Ankaralı ve İzmirli güzel. Ve birkaç Amerikalı.
NEDEN ACABA?
Bakınız şu kabinelerin önünde uzanmış güneşte kavrulan kırmızı atlas mayolu iki güzel kadının uyanmasını bekleyen avcıların haline. Ya doktor kulübesinin yanındaki çınar gölgesinde dinlenen kızlar grubunu görüyor musunuz? İşte onlar da yerlerinden kalkmak mecburiyetinde kaldılar. Girenler de öyle. Lâf atanlardan, sataşanlardan rahat yok ki. Yanındaki plajlara geçiyoruz. Buraları küçük olduğu için daha sakin. Aile kabinelerinin balkonunda buzlu bira yerine semaver kurup da sıcak çay içen meraklılar bile var. Ya İranlı ya da Kafkaslı olacaklar.
Genç kızlık çağına yeni basmış, dudağına ilk boyasını sürmüş yavruların yanında 55’lik 60’lık büyük nineler bile var. Deniz peltesi gibi yüzüyorlar. Daha ilerideki plajda ise, memnu meyve meraklısı birkaç Adem ve Havva’dan başka kimse yok!
Bütün plajları dolaşsak nasıl olur? Hayır, Aydabir’in sayfaları hepsini almaz. Geliniz sizinle Göksu plajına gidelim. Burada kimler yok ki? İşte sinema ve Küçük Sahne sanatkârlarından Ayten Karındaş’tan tutunuz da Bakiye Fayazof’a varıncaya kadar nice şöhretler, hattâ adını sanını unuttuğumuz eski güzellik kraliçelerine varıncaya kadar hepsi orada. Altan ve Bakiye eşleriyle gelmişler.
Sabahın erken saatlerinde tenha olan plaj yavaş yavaş kalabalıklaşıyor. Sevimli yıldızların buada olduğunu haber alan Hisarlılar, plajın önünde sandallarla durmadan resmi geçit yapıyorlar. İsveç ve Danimarka’dan aldığı nefis mayolardan yalnız birkaçını beraberinde getiren Bakiye, trapnelin en üst katından denize atlıyordu.
Eski yüzme şampiyonlarından olan Altan, Esther Williams’ı hiç de aratmayan yüzüşü ile seyircileri sahnede olduğu kadar hayran ediyor. Yakında hususî bir takip bürosu kurmak üzere olan kocası Arif Hanoğlu ile beraber plajın gazinosunda öyle bir sofra hazırladılar ki, sormayınız. Tavuğun altından henüz çıkmış kayısı, pişmiş yumurtalar, kuru köfteler, yalancı dolmalar. Yakında Server Bedii’nin meşhur Cingöz Recai filmini çevirecek Altan şişmanladığına üzülüyor. Bakiye ise, Danimarka, İsveç, Almanya, İngiltere, İtalya ve Fransa’dan aldığı zarif giyim eşyaları ile dikkati çekiyordu. İskandinav Hava Yolları’nın şehrimizdeki satış müdürü Jerry ise candan bir arkadaşı. Bir ara 1952 güzellik kraliçesi Gelengül Tayfuroğlu’nu görüyoruz. Annesi ve akrabası ile beraber gelmiş. Gelengül bir hayli kilo almış. Görseniz tanıyamazsınız. Bu haliyle resmini almamamız için epey yalvardı ama nihayet razı ettik.
Tarabyadayız. Burası otomobiller plajı. Rıhtım boyunca dizilen arabalara bakıyorum. Packard mı, Kollece Rayce mi? Sinclon mu? Bu kadar pahalı ve lüks arabayı ancak Monte Karlo gazinosunun önünde görebilirsiniz. Şoförlerin ekseriyesi de bayanlar. Galiba bu meslekte çoğunluk onların!
1962, Aydabir Dergisi
