19 Mayıs 1919 tarihi Türkiye Cumhuriyeti için bir dönüm noktasının başlangıcıydı. Türk milleti Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basmasıyla I. Dünya Savaşı’nın getirdiği esaretten kurtuluşa doğru ilk adımı atıyordu. Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma adlı gemiyle İstanbul’dan denize açılmış ve 19 Mayıs sabahı bir güneş gibi Samsun üzerinden Anadolu’ya doğmuştu. Bu sırada 9’uncu Ordu Müfettişliği görevinde bulunan Mustafa Kemal’in yanında 19 arkadaşı daha vardı.
Cephane Taşıyan Türk Kadınları
Kurtuluş Savaşı’nda büyüklü küçüklü kahramanların diğer ülkelerin savaşçılarına bir üstünlükleri vardı. Silahça, sayıca değildi bu üstünlük. Kadınlarıydı. Yiğit, fedakâr, yürekli Türk kadınları. İstiklâl Savaşı’nda, erkeğin yurdunu kurtarması için omuzunda mermi taşıyan, gerektiğinde düşmana karşı teke tek döğüşen Türk kadını.
★
Osmanlı döneminde asker Anadolu’dan toplanırdı. Aylarca, çoğu zaman yıllarca süren savaşta analar, genç gelinler erkeklerinden tek bir haber alamazlardı. Sonra çocuklar büyür, delikanlı çağına gelir, bazen savaşa giden erkekler dönerdi. Dönmeyeni de olurdu. Ama onun dönüş sevinci, evladın savaşa gitme üzüntüsü ile karışırdı. Anadolu kadını savaşı hayatının bir parçası olarak kabul ederdi.
AMASYA TAMİMİ
Mustafa Kemal, Amasya’da 22 Haziran 1919’da yayınladığı tamimde, vatanın bütünlüğünün ve milletin istiklâlinin tehlikede olduğunu belirterek milletinin istiklâlini yine milletin azmi kurtaracaktır, diyordu. Atatürk, tamimde Sivas’ta millî bir kongrenin toplanmasının gereği üzerinde durarak şunları belirtiyordu:
— Bütün Osmanlı vilayetlerinden fırka ihtilafı dikkate alınmaksızın milletin güvenine mazhar olmuş üç kadar zevatın mümkün olan en çabuk sürede hemen harekete geçmesi icap etmektedir. Her ihtimale karşı bunun bir millî sır tutulması lâzımdır.
ERZURUM KONGRESİ
Mustafa Kemal, 22 Haziran tarihli Amasya Tamimi’nden bir ay sonra 23 Temmuz 1919’da Erzurum kongresini toplar. Kongreye çeşitli vilayetlerden Müdafaai Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Cemiyetleri’nden üyeler katılır. Bunların arasında Erzurum Valisi Münir Akkaya, Dr. Refik Saydam, Süreyya Yiğit ve Mazhar Müfit Kansu gibi millî mücadelenin ünlü isimleri yer alır.
7 Ağustos 1919 tarihine kadar süren kongrede şu kararlar alınmıştır:
— Millî hudutlar dahilinde bulunan vatan bir bütündür. Hiçbir parçası diğerlerinden koparılamaz.
— Her türlü yabancı işgal ve müdahaleye karşı ve de Osmanlı Hükûmeti’nin dağılması halinde millet vatanı müdafaa ve mukavemet edecektir.
— Kuvayi milliyeti âmil ve iradei milliyeyi hâkim kılmak esastır.
— Manda ve himaye kabul olunamaz.
SİVAS KONGRESİ
Anadolu’da millî bütünlüğü sağlamak için 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas Kongresi için toplanılır. Vatanın çeşitli illerinden gelen güvenilir 25 üyesinden oluşan kongre üyeleri lise binasında çalışmaya başlar. Mustafa Kemal açılış nutkunda Erzurum Kongresi’nin küçük kapsamlı olarak düzenlediği Sivas Kongresi’nin ise genel bir kongre olduğunu ifade ederek, «Vatanın bütünlüğü, milletimizin beraber olduğunu gereği gibi ifade ve ispat edecek esaslar kurulacaktır» dedi.
MUSTAFA KEMAL ANKARA’DA!
Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin başarıyla yapılıp millî mücadele bayrağının açılmasından sonra Mustafa Kemal, Heyet-i Temsiliyle azalarıyla birlikte Ankara’ya yola çıktı. Ata’nın Ankara’ya dönüşü çok heyecanlı oldu. 27 Aralık 1919 Cumartesi günü Ata, Ankara’da coşkunlukla karşılandı. Karşılamaya gelenler onun mavi gözlerine umutla bakıyorlardı. Cumartesi sabahının erken saatlerinde bütün Ankara davuli zurna sesleriyle uyanıyordu. Ankaralılar ulu önderi karşılamak için yola koyulmuşlardı. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını getiren otomobiller göründüğünde ortalık bayram yerine dönmüştü.
BÜYÜK TAARRUZ
Mustafa Kemal, 24 Ağustos’ta karargâhını Akşehir’den Şuhut’a nakletmişti. Ertesi gün de taarruzun idare edileceği yer olan Kocatepe güneyine giderek çadırlı ordugâha yerleşti. 26 Ağustos 1922 sabahı güneş doğarken saat dört sıralarında Kocatepe’den başkomutanlık topçu grubuna «ATEŞ!» emri verildi. Topçularımızın ateşi Yunan cephelerini bir anda cehenneme çevirdi. Yunan ordusu için tarihlerindeki en korkunç dakikalar başlamıştı. 29 Ağustos’a kadar Yunanlıların elinde bulunan bütün mevkiiler kurtarılmış ve düşman ordular Dumlupınar mevzilerine çekilmişti.
BAŞKOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİ
Yunanlılar, beş tümenlik kuvvetleriyle Trikopis’in komutası altında Dumlupınar mevzilerinden Murad Dağı’nın kuzeyindeki Kızıltaş Deresi yönüne çekiliyordu. Nureddin (Sakallı) Paşa komutasındaki birlikler, Yunanlıları kuşattı. Yunan ordusu çember içinde kaldı. Bu duruma iki buçuk saat dayanabildiler ve gecenin ilerleyen saatlerinde telef oldular.
Atatürk bu savaşla ilgili olarak şunları söylemiştir:
«Vatanın bütünlüğü, milletimizin beraber olduğunu gereği gibi ifade ve ispat edecek esaslar kurulacaktır»
— Ben harp cephesini ertesi gün gezdiğim zaman üzüntüden kendimi alamadım. Bir asker için bu durumu görmek üzüntü vericidir. Allah’ın bunlara mukadder olmasına rağmen burada bu vaziyete girenler asker değildir. Cani ve katillerdir.
ATATÜRK DİYOR Kİ: Her safhasıyla düşünülmüş, ihzar, idare ve zaferle intaç edilmiş olan bu harekât, Türk Ordusu’nun, Türk zabitan ve kumanda heyetinin, yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir kez daha tespit eden muazzam bir eserdir. (NUTUK)
İZMİR’İN KURTULUŞU
Türk Ordusu Afyon’dan İzmir’e kadar olan 400 kilometreden fazla yolu onbeş günden az bir zamanda katederek Ege’ye vardı. Yunan birlikleri büyük taarruzdan sonra İzmir’e doğru kaçmaktaydı. Atatürk, 1 Eylül günü Uşak’a geldi. Yunanlılar her yeri ateşe vererek ve halkı süngüleyerek kaçıyordu. Trikopis çareyi teslim olmakta buldu.
2 Eylül 1922 günü Yunan Ordusu’nun komutanı ve diğer generalleri toplu halde teslim oldular. Yunanlıların yaptığı vahşet Trikopis’e gösterildiği vakit komutan ter dökmüş ve utancından başını kaldıramamıştı. Atatürk büyüklük göstererek Trikopis’e esareti nedeniyle üzülmemesini, birçok büyük komutanın başına böyle bir olayın gelmiş olduğunu söyleyerek bir isteği olup olmadığını sordu.
3 Eylül’de birliklerimiz alevler içerisindeki Alaşehir ve Kula’yı, 5 Eylül’de ise Salihli’yi kurtardı. Yunanlıların son bir umutla savunmaya kalkışması onları yine kurtaramadı ve birliklerimiz 9 Eylül öğlene doğru saat 10’da İzmir’e girdiler.
★
İzmir’e ilk giren Dördüncü Alay Komutanı muavini Yüzbaşı Şerafeddin Bey’in süvari müfrezesiydi. 10 Eylül sabahı Atatürk, Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü halkın sevinç gözyaşları arasında İzmir’e geldiler.
MUDANYA KONFERANSI
11 Ekim 1922 tarihinde imza edilen mütarekenin koşulları şöyleydi.
1. Doğu Trakya on beş gün içinde Yunanlılar tarafından boşaltılacaktır.
2. Trakya boşaltıldıktan sonra otuz gün içinde Türk yönetimine teslim edilecektir.
3. Lozan konferansı sonuna kadar Türkler Trakya’da 8 bin jandarmadan başka bir kuvvet bulundurmayacaktır.
4. İstanbul ve Boğazlar Türk yönetimine bırakılacak, itilaf kuvvetleri barışın imzasına dek İstanbul’da kalacaktır.
İSTANBUL MİLLET MECLİSİNE GEÇİYOR
1 Kasım 1922 günü saltanatın kaldırılması üzerine 4 Kasım 1922’de İstanbul’da Tevfik Paşa kabinesi istifasını verdi. Ekim ayı ortalarında İstanbul’a gelen TBMM hükûmet temsilcisi Rafet Paşa, aynı gün İstanbul hükûmetince alıkonulduğunu Ankara’ya bildirdi. Böylece büyük bir sorun ortadan kalkarak, Türkiye toprakları içinde tek bir idare organı kalmış oldu.
LOZAN BARIŞ KONFERANSI
Konferansa katılan ülkeler: Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devletleri, ABD, SSCB, Bulgaristan, İspanya, İsveç, Norveç, Hollanda ve Türkiye.
Antlaşma metninin imza töreni 24 Temmuz 1923 tarihinde yapıldı. İsmet Paşa, Atatürk’ün verdiği altın bir kalemle saat 15.09’da antlaşmayı imzaladı. Önemli maddeler aşağıdaki gibidir:
1. Türkiye’nin HATAY dışındaki bugünkü sınırları kabul edildi.
2. Ermenistan ve Kürdistan devleti kurulması sözkonusu değildir.
3. Mübadele yapılabilecektir.
4. Yunanlılar savaş tazminatı olarak Kırkağaç kasabasını Türkiye’ye devredecekler.
5. Kapitülasyonlar tamamen kaldırılacak.
6. Boğazlar savaş tehlikesinde silahsızlandırılacaktır. Boğazlar Komisyonu’nun başkanlığını Türkiye yapacaktır.
TÜRK BİRLİKLERİ İSTANBUL’DA
Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında 1. Dünya Savaşı’na girdikten sonra Almanların yenilmesiyle yenik sayılması sonucunda İstanbul, «İtilaf Devletleri» tarafından işgal edilmiş, yabancı savaş gemileri Boğaz’a demirlemişti. Osmanlı Devleti’nin başkenti uzun bir süre düşman çizmesi altında kaldı. Türk Milleti, İstanbul’da şehri terkeden işgalci kuvvetler tarafından saygıyla selamlandı ve Boğaz’ın manzarasını bozan savaş gemileri de bayrağımızı selamlayarak geldikleri gibi gitti. Düşmanın terk edip gitmesinden sonra 6 Ekim 1923 günü kahraman Türk birlikleri büyük bir coşkuyla İstanbul’a girdiler. Bütün şehir halkı sokaklara dökülmüş askerleri çiçek yağmuruna tutuyordu.
CUMHURİYET İLAN EDİLİYOR
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Cumhurbaşkanı seçildiği 29 Ekim 1923 günü TBMM’de şöyle diyordu:
— Daima, muhterem arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir surette yapışarak onların şahıslarından kendimi bir an bile müstağni görmeyerek çalışacağım. Milletin teveccühünü daima noktai istinat telakki ederek hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mes’ut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.
Kaynak: 1983, Hayat Dergisi