Hülya Avşar bir günde şöhret oldu. Eğer elinden tacını almasalardı, kraliçe olsaydı şöhreti bu kadar ayyuka çıkmazdı. Her güzellik kraliçesi gibi o da bir müddet sonra unutulup gidecekti. Oysa öyle olmadı. Uğradığı haksızlık, Avşar’ı bir anda “günün kadını” yaptı. Şimdiki yerine bilinçli bir tırmanışla mı gelmişti yoksa yutturmaca ile mi, burası tartışılır ama “geldiği yer” değil ama asıl önemli olan geleceği yerdir.
17 YAŞINDA BİR GELİN
Beyaz renk, barışın ve mutluluğun simgesi diye bilinir. İşte Hülya Avşar da bu amaçla 1980 yılının 10 Mart’ında beyazlara bürünüp gelinliğini giydi. Ama mutlu olamadı. Beyaz bir güvercin gibiydi ama kanatları kırıktı. Çünkü henüz 17 yaşındaydı. Tecrübesizdi, üstelik aşırı duygusaldı. Ankara’da İskenderunlu Mehmet Tecirli ile dünyaevine girdiğinde, bu evliliği yürütemeyeceğini bilemiyordu. Oysa aşiret kanunlarına göre, kadınların beraber oldukları erkeklerle hayatlarının sonlarına kadar bir yastıkta kocamaları şarttı.
Ve Hülya da Avşaroğlu aşiretinin torunlarından biriydi. Ne var ki, bu “bebek yüzlü torun”un evliliği ancak bir buçuk yıl sürebilmişti. Belki de Hülya Avşar, bu aşiretin en talihli kullarından biriydi. Çünkü özgürlüğüne kavuştuktan sonra aşiret reisi dedeleri tarafından bağışlanmıştı. Hülya Avşar’ı artık yepyeni bir yaşam bekliyordu. Bundan böyle bir “küçük kadın” olarak yaşamını sürdürecekti. Bu yeni yaşamında yeni beklentileri olacaktı. Ancak tüm sorumlulukları ailesinin omuzları üzerindeydi. Yeni dizginler anne ve babasının elindeydi. Ekonomik durumları parlak olmayan bu memur ailenin tek amacı sınıf atlamaktı kuşkusuz. Ama bu nasıl olacaktı? Zarlar nasıl, ya da kimin üzerine atılacaktı? Ailenin bu konuda “tek umudu” elbette ki kızları Hülya Avşar’dı. Taş bebek gibi güzel bir kızdı. Yeşil gözlüydü, dipdiriydi, tazeydi.
“Altın yumurtlayan tavuk” neden olmasındı? Tam zamanıydı. Yani demir tavında dövülmeliydi. İlk hedefleri, 1983 yılında Bulvar gazetesinin güzellik yarışmasına katılmak oldu. Ve bu atılım, umutlarını yitirmedi Avşar ailesinin. Gerçektekten her şey kesin bir zaferle sonuçlandı. Hülya Avşar Türkiye güzeli seçilmişti. Ama çok kısa bir süre sonra tacı elinden alındı. Gerekçesi genç bir dul olmasıydı. Bu olayın çeşitli biçimlerde gazetelere yansıyıp haber üzerine haber çıkması Hülya Avşar’ın zararına değil, yararına oldu. Bu kez de adı “Taçsız Kraliçe”ye çıktı. Gerçekte değişen ne vardı ki?
FİLMLER VE SEVGİLİLER
Uzun bir bekleyişten sonra ilk filmini çekiverir Hülya Avşar. Adı “Haram”, güzelimizin karşısındaki erkek oyuncu da Amerika’dan yeni dönen Salih Güney’dir. Bu filmde Avşar bir işçi kızını oynar. İki erkek arasında kalıp sonunda TIR şoförü sevgilisiyle kaçar. İkinci filmde yine karşısındaki erkek Salih Güney’dir. Güney, aynı zamanda Hülya Avşar’ın çevresinde çoğalan “akıl hocaları”ndan biri olur. Sanatçı “Çelik Mezar”daki rolü nedeniyle bir milyon lira alır. Karşılıklı oynadığı Güngör Bayrak, banyo sahnelerinde öne çıkar. Soyunan Güngör Bayrak’ın karşısında düş kırıklığına uğraması da elbette kaçınılmazdır. “Kahır”da Orhan Gencebay ile oynamak, Hülya Avşar’a beklediği çıkışı sağlamaz. 1983, başarısızlıklarla dolu bir deneyler yılıdır.
Kaynak: 1985, Erkekçe Dergisi