Türkiye’de bir şehir vardır. Her mevsim canlı, her mevsim güzeldir. Adına İstanbul derler. İstanbul’da bir semt vardır, Beyoğlu. Yazın sıcak aylarda tenhalaşır, sünepeleşir. Ama hepsi hepsi iki aydır onun mahzunluğu. Yılın geri kalan mevsimlerinde, aylarında, günlerinde cıvıl cıvıldır. Oyuncakçı dükkanından kollarında paketlerle çıkan küçük çocukları hatırlatan bir neşe atmosferi dolaşır er yanında. Beyoğlu o zamanlar öylesine şen, öylesine caziptir.

İstanbul’un bütün insanlarını oradan geçerken görebilirsiniz. İnsanları kitle kitledir İstanbul’un. Hafta başları genç kadınlar, şık erkekler geçer Beyoğlu’nun ana caddelerinden. Çoğu orta yaşlıdır erkeklerin. Cumartesi günleri ise genç sevgililerin ve mektep çağındaki delikanlıların mekânıdır İstikal Caddesi. Bağırırlar, çağırırlar, son maçların en iyi kritiklerini yaparlar. Ahmet oynasaydı, Mehmet oynamasaydı derler. Sonra da itiraz ederler birbirlerine. Hayır der içlerinden biri. En iyisi Mehmet. Sonra da bir soru ile bitirir cümlesini. Var mı lan der, var mı onun gibisi? Bu sefer yeni itirazlar başlar. Ondan sonra ara sokaklardan birine saparlar. Gürültüleri de peşlerinden gider. İçlerinden bazıları langırta çıkar. Langırt dedikleri de masa futboludur. Her 25 kuruşta heyecanlar tazelenir. Rekabet kızışır. 25’ler birbirini takip eder, sonunda cepler boşalır, bozukluklar sayılır. Herkesin otobüse binecek kadar parası varsa ne âlâ. Yoksa borç alabilmek için incelmiş sesler, yumuşak kelimeler duyulur.

yesilcam-artistleri-huseyin-baradan-1963-artist-dergisi (1)
Sevilen Kötü Adam röportajı: Hüseyin Baradan (1963, Artist Dergisi)

Beyoğlu’nun ortasında bir camii vardır. Ağacami derler adına. Karşısında bir sokak uzanır. Kimi Bursa sokağı der kimisi de Ahududu. Pavyonların, işyerlerinin, hanların sıralandığı bir sokaktır. Bu hanlardan birinde bizim Foto Sayıl’ın stüdyosu vardır. Ama ne stüdyo.

O gün mecmuadan memurlar gibi saat 5’te çıkmış Sayıl’a gidiyordum. Tam sokağın köşesini dönmüştüm ki, birden uzun boylu, esmer, gür saçlı bir adamla karşı karşıya geldim. Boynunu sarı ipek bir eşarpla örtmüştü. Böylece çok sportmen bir görünüşteydi. Merhabalaştık. Filmden dönüyordu. Ama seyretmek değil, çevirmekten geliyordu. Bizi görünce her zamanki gibi bir gülümseyiş ile yanımıza geldi.
+ Merhaba Hüseyin Abi!
— Merhaba Yücel!

Biz böyle sokakta ayaküstü konuşurken birden bir teklifte bulundu Hüseyin Baradan.
— Haydi çocuklar bize gidelim. Konuşuruz biraz.
Hemen bir taksiye atladık ve trafiğin arasından sıyrılıp Feriköy’ün tenha sokaklarına girdiğimizde saat 7 olmuştu.
Feriköy’de bir pasaj var. Biber Pasajı. Alt katında sıra ile dükkanlar, üst katında ise sıra ile daireler var.
İkinci kata çıktık. Ortalık bayağı karanlık, elektrik yok. Fakat kılavuzumuz pek yaman. 13 düz, bir boşluk, 14 düz, 8 adım, 2 iniş, 8 adım, 2 iniş, 1/2/3/4 adım ve zil!

yesilcam-artistleri-huseyin-baradan-1963-artist-dergisi (4)
Fatma Girik (1963, Artist Dergisi)

Evet, formülü ezberlediniz mi? Zifiri karanlıkta dahi pek faydalı oluyor. Zile bastığımız zaman bize kapıyı açan Baradan’ın hanımı oldu. İçeri girdik, eski ile yeniyi, modern ile klasiği birleştiren bir zevkin döşendiği salona alındık. Duvarlarında aplikler, sehpaların üzerinde modern şekilli abajurlar var. Dikkatle baktığımızı görünce Hüseyin Baradan:
— Bunu ben yaptım. Şunu da bizim hanım.

O sırada bir kapı açılıyor. İçeriden 4-5 yaşlarında sevimli, toraman bir çocuk çıkıyor. Hoş geldiniz diyor bize gayet serbest bir tavırla. Sonra da babasının yanaklarından öpüyor. Levent Baradan ismi. Babasının ellerinde yükseliyor, selam veriyor, amuda kalkıyor, sonra yerde çeşitli, istinatlı, istinatsız taklalar. Böyle giderse Baradan ailesinin en küçük ferdini iyi bir jimnastikçi olarak görebiliriz herhalde.

yesilcam-artistleri-huseyin-baradan-1963-artist-dergisi (5)Kaynak: 1963, Artist Dergisi