Son zamanlarda Türk insanının en çok konuştuğu isimlerden biri Mehmet Ali Erbil. Kanal D’deki Çarkıfelek yarışmasında gösterdiği muhteşem performansının yanı sıra hem izleyicileri hem de yarışmacıları gülmekten kırıp geçiriyor. Arapsaçı gibi karmaşık hale getirdiği çapkınlıklarıyla da magazin sayfalarından hiç eksik olmuyor. Erbil, kendisiyle ilgili bütün merak edilenleri Yener Süsoy’a anlattı.

Hani bazı insanlar için “ömre bedel” derler ya, Mehmet Ali Erbil de öyle biri. Türk sinema ve tiyatrosunun unutulmaz sanatçılarından Sadettin Erbil’in hık demiş burnundan düşmüş sanki. Ne zaman ciddi, ne zaman şaka yapıyor anlayamazsınız. O amansız espri zenginliğinin dışında acımasız bir profesyonel. Ankara’nın ucuz köftecilerinde karnını doyurduğu günleri, spor Mercedes’ini kullanırken de unutmuyor. Son aylarda Kanal D’nin tartışmasız lider programlarından biri haline gelen “Çarkıfelek” ile iyice zirvede. 41 yaşının baharını yaşayan Erbil’i siz de daha yakından tanımak istersiniz diye düşündük. O gülen yüzünün ardındaki trajediyi yakalamak ya da çapkınlık hakkındaki genel bilgileri edinmek isterseniz, buyrun konuğumuz olun.

İnanılmaz bir iş trafiği içinde. Günde 25 saat çalışıp ertesi günden avans alıyor.
— Sürekli sürmenaj geçiriyorum kendi içimde. Daha sonra tedavi olup normale dönüyorum. Bir müddet sonra yine sürmenaj olup yine tedavi oluyorum. Hani bazı hayvanlar kuyrukları kesilince tekrar yerine getirirlermiş ya, işte onun gibi.

Bende anne-baba sevgisi eksik. Bunu hissediyorum. Hatta bunun için psikoloğa gittim. Doktor bunları gayet doğal buldu. (1998, Hürriyet Arşivi)

Sanatı kadar çapkınlıklarıyla da ünlü olan Erbil’den öğreneceklerimiz olmalı.
— Çapkınlığın üç ilkesi var. Birincisi, ısrarcı olacaksın. İkincisi, seçici olacaksın. Üçüncüsü ise komik olacaksın. Aşağı yukarı kendimi tarif etmiş gibi oldum ama ne yapayım gerçek böyle. Israrcı olmak en önemlisi. Ölümüne kadar gideceksin yani. Baş koyacaksın, emek vereceksin. Çapkınlık emek ister.

Sonradan olma mı, yoksa ezelden beri mi?
— Konservatuvarda okurken aynı anda dört beş sevgilim olurdu. İkisi bale, ikisi tiyatro, biri de opera bölümündeydi. Vallahi hepsini idare ederdim. Dördünün de birbirinden haberi yoktu ama sonunda bir gün oluverdi. Okula geldim ve bir baktım dörtdü birden kapıda beni bekliyorlar. Dördüyle de ayrıldım ve daha sonra hepsiyle barıştım.

Vay canına. Analar ne evlatlar doğuruyor
— Bende bu işler dört beş yaşlarında başladı. Vallahi ciddi söylüyorum. Arabanın arka koltuğuna abanır, arka pencereden kadınları gözetlerdim. Annem de “Ne yapıyorsun çocuğum” diye beni hep uyarırdı. İlk seksüel dürtülerim ilkokul birinci sınıfta kızlarla karışık oynadığımız “doktorculuk” gibi, “Güzellik mi, çirkinlik mi” gibi oyunlarla başladı. Tabii ki ben doktor oluyordum, hemşire falan zannetmeyin. Giderek olay doktorluk mesleğini aşıp, başka taraflara kanalize olmaya başladı.

Kaynak: 1998, Hürriyet Gazetesi