İŞTE AŞK BU: MÜSLÜM GÜRSES
1980’lerin başı “arabesk sinema”nın altın yıllarıdır. Ve elbette bu tür müzik dünyasının da. 1979’da sinema salonlarına düzenlenen polis baskınları sonucunda “seks komedileri”nin 5 yıllık saltanatı noktalanırken bu kez yeni bir tür, yeni bir “sinemasal moda” ortaya çıkar. Bu “arabesk filmler salgını”dır.
1981’de dört film çeken Ferdi Tayfur, üç filmde oynayan İbrahim Tatlıses ve iki film çeviren Orhan Gencebay “arabesk sinema”nın üç büyükleri olur. 1984’de dört filmde oynayıp dikkatleri üzerine çeken Müslüm Gürses de “üç büyükler”in izini sürer.

Gerçek soyadı Akbaş olup, Urfa 1953 doğumlu, çok ayrıksı ve tezlere konu oluşturan Gürses, sosyolojik bir kişilik sergiler. Özellikle de varoşlardaki fanatik hayranlarının “ölmeye geldik, Baba Müslüm’ü görmeye geldik” gibi sado-mazoşist duygular içeren sloganlarıyla karşılanan Gürses, enine boyuna bir “olay adam”dır. Öyle ki “Haydar Haydar” şarkısını söylerken, bileklerini kesenler, aşka gelip göğüslerine jilet atanlar. Bu nasıl bir coşku, bu nasıl bir “akıl tutulması” ve bu nasıl bir “orgazm fantezisi”dir.

80’li yıllarda Türk Sineması’nı kuşatma altına alıp, müzik dünyasında Zeki Müren’i bile etkileyerek “Kahır Mektubu” adlı şarkısıyla katıldığı “arabesk olayı” nedir? Araştırmacı Ergin Ergönültaş, sinemaya yansımasının temel kaynağı müzik olması nedeniyle, “arabesk”i bu bu bakış açısıyla tanımlar:
— Kentleşmeyle ortaya çıkan değerler karmaşasının bütün yansımalarını içeren, Halk Müziği’nden, Klasik Türk Müziği’ne, doğulu dinsel seslerden Batı’nın en gelişmiş elektronik müzik aletleriyle elde edilebilen karmaşık seslerden oluşan ve minibüs müziği olarak adlandırılan müziktir.
İşte arabeskle oturup, arabeskle kalktığımız o günlerde Müslüm Gürses ile tanışır Muhterem Nur. Yıl 1981’dir.

muslum-gurses-yasam-oykusu-muhterem-nur-muslum-baba (0)Ve tanışmaları Gürses’in Malatya konserinde gerçekleşir. “Müslüm Baba” imajıyla ünlenip plakları satış rekorları kıran Gürses’in profesyonel olarak sanat yaşamı 17 yaşında, Adana Piknik Aile Bahçesi’nde başlar.

Mahcup, içine kapanık, taşra kökenli bir Anadolu delikanlısı Müslüm Gürses ile aralarında 20 yaş gibi bir fark olsa da, artık hayata bakış açıları değişmiştir. Acılarla dolu bir süreçten geçip olgunlaşma dönemlerine giren bu iki “arabesk yaşam yorgunu”, kaderlerine çelme atarak birbirlerini bulmuşlardır sonunda. Bir dayanışma ve bilinçlenme sonucu, her türlü kullanıma, sömürüye bütün kapılarını kapayarak birbirlerini kurtarmışlardı bu “kurtlar sofrası”nda.

muslum-gurses-yasam-oykusu-muhterem-nur-muslum-baba (2)Dört yıllık birliktelikten sonra 1984’de “Sev Yeter” adlı filmde Muhterem Nur, Gürses ile ilk kez kamera karşısına çıkar ve 1985’de ise evlenirler.

Filmlerinde canlandırdığı boynu bükük, ezik kadın karakterleri gibi kullanılıp, sonra da bir mendil gibi atılan Muhterem Nur da. Ve şimdi öylesine bir dayanışma içindeydiler ki. Gürses, sevgili eşinin arada bir menejerliğini yaptığı gibi sahnede giyeceği kostümünden, söyleyeceği şarkılarına dek ona danışıyordu. Bir süre Almanya’da (1994) kanser tedavisi gören Muhterem Nur’u yalnız bırakmamıştı. Sadece konser nedeniyle İstanbul’a gidip gelmek zorunda kalmıştı.

Müslüm Gürses - Muhterem Nur aşkıNe acı ki, bu mutlu çiftin “Bizi ancak ölüm ayırır” söylemi, evliliklerinin 28’inci yılında Müslüm Gürses’in karaciğer ve böbrek yetmezliği sonucu gerçekleşecekti.
Bu “ölümcül vedalar”, Türk Sineması’nda kimleri birbirinden ayırmamıştı ki? Perihan Savaş’ı Yılmaz Zafer’den, Fatma Süleymangil’i Yılmaz Güney’den.

Hain, zalim ve acımasız olan neydi? Arabesk bir söylemle “kader” miydi?
Ya da Muhterem Nur’un yazgısı mıydı?
“Ağlattı Kader”, Müslüm Gürses’in oynadığı filmlerden birinin adıydı. Ama bu geç kalmış mutluluk öyküsünün “son” yazısında yine ağlayan Muhterem Nur, ağlatan ise Müslüm Gürses’ti.  Müslüm Gürses 2013 yılında aramızdan ayrıldı. Kendisini özlemle anıyoruz.

Müslüm Gürses aramızdan ayrıldı
2013, NTV Almanak

Kaynak: Türk Sinemasında Yeşilçam Aşkları, HORIZON