Okan Bayülgen’i ilk sıradışı programı “Gece Kuşu” ile tanıdığımızdan bu yana izleyicileri olarak karmaşık hisler içindeyiz. Gerek radyo programlarında -ki onları esas işi olarak görüyor- gerek “Zaga”da Türk medyasında daha önce denenmemiş bir tarzı sürdürüyor. Onu bazen çok çekici ve eğlenceli, bazen biraz ukala, kimi zaman çok zeki ve esprili, kimi zaman dayaanılmaz derecede küstah buluyoruz. O da zaten hislerimiz böyle çalkalanıp dursun diye elinden geleni yapıyor. Bütün bu duyguların eridiği ortak pota ise başarısı. Tüylerini diken diken ettiği adamlar bile başarılı olduğunu kabul ediyorlar. Özel yaşamında ise konuşurken de altını hep çizdiği gibi sahne ışıkları altındakinden çok farklı biri. Onu Okan Bayülgen yapan özellikleri ancak bir tül perdenin ardından görüyor gibisiniz. Önde görünen ise sakin, açık kalpli, yumuşak -hatta belki biraz mıymıntı- sevimli bir adam. En derinde kalanlara gelince, bir hayli karmaşık ve karanlık olmalı kendi bile çok fazla bakmak istemiyor.

Hayvan gibi üremenin bir anlamı yok. Çok mu doğru dürüst bir tipim ki kendimi kopyalamak girişiminde bulunacağım? (1999, Vizyon Dergisi)

VİZYON: Sizinle ilgili fikir edinmek için eski röportajlarınızı okurken, her yeni konuşmada biraz daha farklı, hatta genellikle daha önceki ifadeleriyle çelişkili cevaplar biriyle karşılaştım.
BAYÜLGEN: Buna memnun oldum. İnsan değişmeli. Ben de röportaj yapıyorum televizyonda. Saçma sapan bir işim var. Nedir? Birilerini övecek, göklere çıkaracaksınız?
VİZYON: Övmek zorunda mısınız?
BAYÜLGEN: Hayır, biraz şöyle bir iş. Övecek, arkasından da kulak işareti yapacaksınız! Bu arada onlar sizin sorularınız üzerinden birilerine mesajlar yolluyor ya da menajerlerinin önerisine önerisine göre birtakım klişe cevaplar veriyorlar. Samimiyet yok. Ben de dönem dönem benimle yapılan röportajlara bakınca çok sıkıcı olduğum, hep aynı şeyleri söylediğim hissine kapılıyorum. Değişik bir his uyandırdıysam sevinirim.

0331-okan-bayulgen-roportaji-1999-vizyon-dergisi (2)
HÜLYA EKŞİGİL RÖPORTAJI: Televizyondaki zeki, lâfı gediğine oturtan tip var ya, öyle değilim ben. (1999, Vizyon Dergisi)

VİZYON: Sizin için değişmez olanlar neler?
BAYÜLGEN: Başından beri şunu anlatmaya çalışıyorum: Şu anda medya tarafından yeni bir maymun olarak değerlendirilmekteyim. Ama çok da büyük bir halt etmediğimin farkındayım. Durumu abarttığım sanılmasın. Yine değişmeyen bir durum ailemi teşhir etmemiş olmamdır. Onlar bunu benden rica ettiler, ben de hiçbir yerde onlarla boy göstermedim. Üç evlilik yaptım, ilk karımı kimse bilmiyor. Tabii daha sonraki iki karımla beraberken sürekli peşimizde izleyenler olduğu için onları ister istemez tanırdınız. Onun dışında fikirlerimin değişmesi doğal, salak değilim ki.
VİZYON: Salak, çok değişik durumlarda, farklı anlamlarda, üstelik çok da sık kullandığınız bir sözcük. Kaç çeşit salak var sizin için?
BAYÜLGEN: Bir kez orgam olurken bile “salak!” dedim. Biraz da Galatasaraylı arkadaşlarımla ortak dilden kaynaklanıyor bu sözcükler. “Abi”, “oğlum”, “salak” dilimizden düşürmediğimiz lâflardı. Yatılı okulda, o demir parmaklıkların arkasında bambaşka bir dünya yaşadık biz.
VİZYON: Bir arkadaşınız, “Okan annesiyle çok görüşmez, fiziksel anlamda içli dışlı biri değildir, ama hayatındaki yeri çok önemlidir” dedi.
BAYÜLGEN: Çok mantıklı, beğendiğim bir kadındır annem. “İstanbul Kanatlarımın Altında”ki rolümden dolayı bir aklıevvel beni vurdu biliyorsunuz. Burada sağ olsun doktorlar birkaç yanlış ameliyatla bacağımı kesilme noktasına getirdiler. Sonradan Almanya’da kurtardılar ama, ben bir süre bacağımın kesileceğini düşünerek yaşadım. Anneme telefon ettim, çok çok üzgündüm. “Ben gösteri dünyasında bir adamım, bu işi tek bacakla sürdüremem, hayatım bitti” dedim. Telefonu kapattık. Annem ağlayıp sızlayacağına beni geri aradı. “Okan, eminim bacağın iyileşir ama iyileşmezse bir fikrim var. Zaten artık yaşlanıyorsun, keçi sakal bırakırsın, çok gösterişli gümüş bir baston yaptırırız. Kendine bambaşka bir hava verirsin” diye bana hayaller kurduracak, moral verecek önerilerde bulundu. Bir de çatlaktır tabii, kendine özgü bir tiptir. 35 kedisi vardır bir ara, şimdi üçe/dörde düştü.

0331-okan-bayulgen-roportaji-1999-vizyon-dergisi (6)
Bir kadınla beraber olmak aynı zamanda onun anne babasıyla, okuldan nefret ettiği hocasıyla, gördüğü rüyalarla ve kompleksleriyle beraber olmak demek. Bu dertlerin hepsi bir paket halinde size geliyor. (1999, Hülya Ekşigil Röportajı)

VİZYON: Beraber olduğunuz kadınlarla sonradan arkadaş olabilen biri misiniz?
BAYÜLGEN: Tabii, hepsiyle. Son derece iyi ilişkiler sürdürürüm. Hâlâ pek çok şeyi paylaşırım. Her şeyden önce tekrar sevişilebilecek bir erkeğim.
VİZYON: Bunun ölçüsü nedir?
BAYÜLGEN: Ayı değilim, bu yeter. Sevişmek çok önemli bir şeydir. Her önüne gelenle de yapılmaması gerektiğini düşünürüm. Günübirlik ilişkilerden hoşlanmadığım gibi, bu konuda da neredeyse bir kadın kadar duygusalım. “Biraz daha böyle romantik oturamaz mıyız? Hemen yatağa mı girmek istiyorsun?” diye soran genellikle ben olurum! Aslında, bakıyorum da birçok arkadaşımda cinsel olarak azgınlık yok.
VİZYON: Sizde var mı?
BAYÜLGEN: İstemezdim. Ama maalesef evet. Gösteri dünyasının içindeki adamların yaşantısı bir bankacınınki gibi olmuyor. Günün belli bir saatinde adrenalininiz çok yükseliyor. Bu da hayatı değiştiren bir durum. Bir tür afrodizyak. Gösteriniz bittikten sonra kendinizi yüzlerce kadınla yatabilecek gibi hissediyorsunuz. Mesleğinizin verdiği o anlık mutluluklar, inişler çıkışlar özel hayatınızda da sürüp gitsin, bir aşktan bir başkasına geçin, dalgalanın istiyorsunuz. Bu hayatın içinde huzurlu aşklara yer yok. Ben bunu bir tür meslek hastalığı olarak görüyorum.



0331-okan-bayulgen-roportaji-1999-vizyon-dergisi (04)

Kaynak: 1999, Vizyon Dergisi