Apartman olayı, elini kana bulamak istemeyen erkekler için yeni keşiflere vesile oldu. Şurası kesin ki, toplum olarak yeri ve zamanı belli atmalara gelemiyoruz biz. Gayrı muayyen zamanlarda, orda-burda ve yüksekten atmada başarılıyız. Stilimiz bu. Ne atılacağı ve nereye atılacağı konusunda da sportif kurallarla uyumsuzluk halindeyiz. Onlar makineleşmiş olmanın etkisiyle gülle, çekiç, disk, cirit gibi şeyler atıyorlar, biz emek-yoğun teknoloji düzeyinde kaldığımızdan kadm atıyoruz. Atış sonrası gösterdiğimiz tepkiler de farklı. Onlar aletin düştüğü yere bayrak dikip sevinç işaretleri yapıyorlar, biz varış noktasında yere kapanıp dövünüyoruz. Çevreden eş dost yetişmezse kendi rızasıyla ayağa kalkanımız yok.

Bu durumun tek sebebi var, kentleşmenin yanlış anlaşılması. Özellikle de “balkon-laşma”nın. Erkeklerimiz bu beton çıkıntının ne gibi işlerde kullanılması gerektiği konusunda eğitilmedikleri için, balkonu “emergency” (acil çıkış) kapısı olarak değerlendiriyorlar.

Batıda karısından kurtulmak isteyen kocanın. teras, balkon, uçurum kullanması artık karikatürlerde kaldı. Modernleşme, yeni metotlar ve ilhamlar verdi insan(oğlu)na. Biz ise henüz o aşamaya gelemedik. Cumhuriyet tarihimizde dişe dokunur “adi cinayet” sayısının parmakla sayılacak kadar az olması bunun delili. Oysa bu da bir tür “gelişmişlik”, “çağdaşlık” ölçüsü (!..)

Yakın zamana kadar karısını öldüren kocanın bunu sakladığı görülmezdi bizde. Elinde baltayla, bıçakla karakola gelip teslim olan erkek sayısı, aynı suçtan hapishaneleri dolduranların yarısıydı. Sonra şehirleşme. Apartmanlaşma, balkonlaşma başladı. Gerçi, eski evlerde de balkona benzer cumbalar vardı, ama, bunlar kafesli olduğundan atışa müsait değildi. Apartman olayı “elini kana bulamak istemeyen” erkekler için yeni keşiflere vesile oldu. Balkon, pencere, teras, asansör boşluğu gibi mekanlar günlük işlevlerinin dışında atış sahası olarak değerlendirilmeye başlandı. Tepesi atan erkek karısını da atar oldu. 1984 yılı bu tür atışlar bakımından oldukça “canlı” ve “kanlı’ydı. Basında “iteklemeler” ön plana çıktı. Kırsal kesimde dahi büyük çapta “uyanış” başladı. Ancak metot o kadar “plansız” olarak yayıldı ve o kadar gelişigüzel kullanıldı ki, karısı gerçekten “yardımsız” olarak düşenler zor durumda kaldılar. Suçsuzlukları kesinleşip beraat etseler bile herkes tarafından “hadi yine iyisin… iyisin…” istihzalarıyla karşılandılar.

Geride bıraktığımız  atışların çokluğu bazı tespitler yapmaya imkan verdi. Basına intikal eden yirmi atışın değerlendirilmesiyle, Türk erkeklerinin çoğunlukla dördüncü kattan aşağı atış yapma eğiliminde oldukları görüldü. Kesin “netice” için asgari yükseklik olarak on sekiz metre sınırı böyle bulundu. Erkeklerimiz “milli birlik ve beraberliğin” göz yaşartıcı örneğini atış sonrası “beyanatlarında” verdiler. Hepsi ağız birliği etmişçesine “eşlerinin alkollü oldukları bir sırada, hava almak için balkona çıkıp gözden kaybolduğunu” söylediler. Ancak istikrarlılığın bu kadarına Türk polisi alışık olmadığı için, bir iki istisna ile hepsi yakayı ele verdi.

 

İşte örnekler:
• Hikmet Ilgaz, Bursa’da Teknik Ziraat Başmühendisi. Halen on iki yıllık eşi Aydoğmuş Ilgaz’ı öldürdüğü iddiasıyla yargılanıyor. Mahkemede eşinin “düşüşünü” şöyle anlattı:
“Münakaşa ettik. Sonra o çocukların odasına girip kendini aşağı attı. Kapı içerden kilitli olduğu için girip kurtaramadım. Karımı çok seviyorum.”

• Haluk Gürkan ise, eğlence dünyasında ismi bilinen bir işadamıydı. Evliliğini beş ay sürdürebildi. Dört yıl seviştikten sonra Sevgi Gürkan’la evlenen Haluk, karısının dördüncü kattan aşağı uçtuğu iddiasını resmi sorgusuna kadar savundu:
“Olay günü karım çok içkiliydi. Eve geldik. Münakaşa ettik. Hava almak istedi. Dışarı sarktığını gördüm. Birden düştü. Kurtaramadım.” Haluk Gürkan’ın avukatları ise yargıcın karşısına bir başka iddia ile çıktılar. Maktule Sevgi Gürkan, televizyonda yayınlanan “Ölüm Bizi Ayırana Kadar” adlı filmin etkisinde kalarak kendisini dördüncü kattan aşağıya attığını ileri sürdüler.

• İstanbul’da Haznedar Ortaokulu öğretmenlerinden Burhan Zeybek’in durumu da farklı değil. İlkokul öğretmeni olan karısı Gönül Zeybek’i dördüncü kattaki evlerinin balkonundan atmakla suçlanıyor. Basında yer alan haberlere göre, hikayesi de beş aşağı beş yukarı aynı. Geçimsizlik, her gece kavga, karşılıklı küfürleşme veeeee atış…

• Bedri Gömleksiz de “Balkon 1984’ün flaş isimlerinden. Karısıyla lokantada yemek yedikten sonra eve geldiklerini, sonra onun dördüncü kat balkonundan aşağı atladığını ağlayarak anlatıyor:
“Lokantada çok içmişti karım. Eve geldikten sonra münakaşaya başladık. Bana hakaret etti. Ardından kriz geçirdi. Kendisini teskin etmek istesem de başarılı olamadım. Çamaşır askılıklarına tutunup balkondan aşağı atladı. Onu çok özlüyorum. ”
Kaynak: 1986, ERKEKÇE Dergisi