Kaza meydana geldiği günden bu yana Türkiye’nin gündeminden düşmeyen, yankıları hâlâ süren Susurluk kazasıyla ilgili, herkes değişik yorumlar yaptı. Malum Mercedes’te bulunanların arasındaki ilişki birçok gerçeği ortaya çıkarttı. Kurulan Susurluk Komisyonuna herkes bildiği ve gördüğünü anlattığım söyledi. Ama komisyona çağrılanlar arasında mantıklı açıklamalar yapan bir tek istihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Av-cı’ydı. Tartışmalar halen sürüyor. Olayın üzerindeki sis perdesi tam olarak kalkmış değil; her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Fakat Konya Ilgın Savcısı Ali Özgündüz’ün Tempo’ya yaptığı açıklamalar, ortalığı ayağa kaldıracak cinsten. Genç savcıya göre, Çatlının sevgilisi Gonca Us, kazadan sonra yaşıyordu, ancak çok şey bildiği için korumalar tarafından öldürüldü. Özgündüz, bu iddiaları doğrultusunda Susurluk Komisyonuna da yazılı ihbarda bulundu.
Devlet içinde uzantıları olan bir örgütün varlığı yıllardan beri bilinmekteydi. Bunu Ecevit Başbakan olduğu dönemde yeni öğrenmişti. Ecevit’le birlikte bunu birçok kişi de öğrenmiş oldu. Susurluk olayı bu ilişkilerin bir fotoğrafıdır. Daha doğrusu bazı kamu görevlilerinin yasadışı çetelerle bağlantılı olduklarının bir göstergesidir. Susurluk olayı aydınlığa kavuşmadan da bu ülkede vatandaşın güvenliği söz konusu olamaz. Bu olay kapatılıp yargı önüne çıkarılamazsa, vatandaş şüpheye düşer. ‘Devletin gücü sıradan vatandaşa ancak yetiyor’ diye düşünür. Bu durumda vatandaşın hem kendisine, hem devletine güveni kaybolur.
Bu sözler Konya Ilgın Savcısı Ali Özgündüz’e ait. Genç savcı, karanlık ilişkilerin devlet tarafından korunması halinde, hakkın kendiliğinden aranmaya başlayacağına inananlardan. Bu ülkede herkes yargılanabildiği halde milletvekillerinin yargılanamamasına sinirleniyor ve “eğer böyle olacaksa her kesim kendi mahkemesini, yargı organını da kursun. Bu durum kabile sisteminde vardı. Bu kargaşanın ortadan kalkması için devlet sistemi kurularak kişinin haklan resmileştirildi. Ancak günümüz Türkiye’sinde yargı sistemindeki çarpıklık nedeniyle devlet, sağlıklı olmaktan çıkmıştır, işlevini kaybetmiştir” diyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 32 yaşındaki savcısı Ali Özgündüz, son Şevket Kazan kararnamesiyle Konya’nın Ilgın ilçesine atanmış. Bu atamanın haksız olduğunu düşünen savcı Özgündüz, hakkını aramış ama bir sonuç alamamış. Fakat idealist savcıyı yıldırmak ne mümkün? Bu kez de haksız tayini için Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na başvurmuş Özgündüz. Böylece. Cumhuriyet tarihinde hakkını aramak için Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na başvuran ilk savcı ünvanını da almış. Kısacası Ali Özgündüz, haksızlıklara asla tahammül edemeyen bir yargı mensubu. Aynca onun mücadeleye karar vermesi ve mücadeleyi başlatması için, haksızlığın sadece kişisel haklarına yönelik olması gerekmiyor.
Mücadele etmeye karar verdiği haksızlıklardan biri de Susurluk’taki kazayla ortaya çıkan rezaletler silsilesi. Nitekim genç savcı Susurluk’tan sonraki gelişmeleri yakından takip etmiş; gazetelerde çıkan haberleri satır satır okuyup televizyonlan sabahlara kadar izlemiş. Ve hem bir vatandaş, hem de bir yargı mensubu olarak kendi değerlendirmelerini yaptıktan sonra, yazılı olarak Susurluk Komisyonu’na bazı şüphelerini bildirmiş. Özgündüz’ün konuya ilişkin kuşkuları ve iddiaları, gerçekten de gözardı edilebilecek cinsten değil.
“Toplumsal konulara duyarlı bir insanım. Bence her insan duyarlı olmalıdır. Devlet tarafından aranan kişiler bile ortaya çıkıp istedikleri gibi konuşmaktadır. Polisi konuşur, askeri konuşur da biz savcılar niye konuşmayalım? Yasaklayarak hiçbir yere varılmaz. Bu koşullar altında yargının bağımsızlığından asla bahsedilemez. Yargı bağımsız olmazsa Susurluk olayı çözülemez” diyor Özgündüz ve iddialarına geçiyor.
Ali Özgündüz’e göre, Meral Çatlının “Kocadağ’ın yanında oturan Bucak değil eşimdi” sözleri oldukça düşündürücü. Bu kuşkuyu belirttikten sonra Özgündüz, delilleri değerlendirmeye geçiyor:
— Televizyon ve gazetelerden izlediğim kadarıyla otomobilin arka kapı ve camlan kırılmamış. Bu da Sedat Bucak’la arkada oturan kişinin ölemeyeceğini göstermektedir. Sedat Bucak yaralı kurtulmuşsa, demek ki Gonca Us da yaralı kurtulmuştu. Zaten Sedat Bucak’ın, milletvekili olması nedeniyle kural olarak arka koltukta oturması gerekirdi. Dolayısıyla Kocadağ’ın arkasında da Gonca Us oturmaktaydı. Ayrıca hava yastığı son derece önemlidir; birçok darbeyi önler. Mercedes incelendiğinde hasarın sadece ön tarafta olduğu açıkça görülmektedir. Bucak bu araçtan sağ çıktıysa, Gonca Us da sağ çıkmıştır. Sedat Bucak kazayla ilgili olarak her şeyi anlatmıyor, doğru söylemiyor. Bana göre Gonca Us o kazadan sağ kurtulmuştu. Ve yaşamış olsaydı birçok konunun aydınlanmasını sağlayacaktı. Çünkü o sıradan bir vatandaştı ve istendiği gibi sorgulanabilecekti.
“En azından nereden geldikleri, kimlerle görüştükleri ve neler görüştükleri açıkça ortaya çıkacaktı. Bu nedenle çok şey bildiği için yaşatılmadı. İlla da korumalar öldürdü demiyorum, ama öldürüldü. Arkadaki arabada kimlerin olduğu az çok belli. Bu arada
konvoyda başka araçların da olduğu az çok ortaya çıktı. Gonca Us’un yaşaması bu kişilerin işine gelmezdi. Bu nedenle Gonca Us’un cesedine çok iyi bir otopsi yapılması gerekir. Belki de ’defn-i mezar’ gerekebilir. Ama en azından bu şüphenin ortadan kalkması için, bu gerekmektedir. Kaza nedeniyle ölüm, şiddetli çarpma sonucu veya beyin kanaması sonucu olabilir. Ama aynı zamanda bir boyun kırılması da ölüm nedeni olabilir. Aynı şekilde yaşayan bir kişi de boynu kırılarak öldürülebilir. Zaten olayı gören iki kamyoncudan söz edilmektedir. Bu iki kişi, yaralı kadının yaşadığını söylüyorlarmış, ancak bu kişilerin kimliği henüz tespit edilmiş değil.”
Ali Özgündüz bu iddialarından sonra, Susurluk Komisyonu’nun olayın oluş şekli veya kişilerin ölümüyle ilgili soruşturma yapmadığına dikkat çekiyor ve komisyonun araştırmasının çete, dokunulmazlık, ilişkiler gibi
konular üzerinde yoğunlaştığım belirtiyor, bu olayda adli soruşturmanın tam olarak yapılmadığını vurguluyor: “Zaten bizim adımıza kurulan komisyon araştırma yapamaz. İstanbul DGM’nin yaptığı araştırma da çok daha farklı. Susurluk olayında cinayet varsa bu örtbas edildi demektir. En azından defn-i mezar yapılıp gerekli otopsiler tamamlanarak şüphenin giderilmesi lazım.” Gerçekten de Gonca Us, .olayların akışıyla unutuldu gitti. Hep, “Gonca Us, Çatlı’nın sevgilisi mi, değil mi” tartışması yapıldı. İşin bu yönüyle hiç kimse ilgilenmedi, konunun en önemli yanı gözden kaçtı ya da kaçırtıldı. Özgündüz’e göre bu noktanın unutulmasının nedeni, dikkatlerin devlet-mafya-polis üçgenine çevrilmesi. Özgündüz, Gonca Us’un öldürüldüğüne ve katillerinin de elini kolunu sallayarak serbest dolaştığına inanıyor. Bu yönde başlatılacak bir soruşturmanın da pek çok gerçeği ortaya çıkartacağına inamyor.
Sedat Bucak’ın olaydan sonra bir TV kanalına çıkıp övüne övüne birçok açıklamada bulunduğunu, ama sonra Susurluk Komisyonu’na iki kişinin kollannda gelip hafıza kaybından bahsettiğini söyleyen Özgündüz, bu tür tutumların inandırıcı olmadığım belirtiyor. Türkiye’de işlenen pek çok cinayetin hesabının sorulmadığını vurgulayan Ali Özgündüz, halkın duyarsızlığından da yakmıyor ve “yakın dönemde ilginç bir örnek yaşandı. Kemal Yazıcıoğlu savcıya haber vermeden olayı örtbas ettiği için açığa alındı. Bugün ülkede böyle binlerce olay olmaktadır. Yani savcıların haberleri olmadan olaylar kapatılabiliyor. Üzücü ama bunlar olmaktadır” diye sözlerini tamamlıyor.
Ali Özgündüz’ün Susurluk Komisyonu’na başvurusu bakalım nasıl sonuçlanacak? Ama sonuç ne olursa olsun, Türkiye’nin “Ali Özgündüz”lere çok ihtiyacının olduğu da reddedilemeyecek bir gerçek.
Koruma Ercan Ersoy, Gonca Us’un yaşadığını doğrulamıştı
Sedat Bucak’ın resmi koruması olan Ercan Ersoy, şu anda çete oluşturmak suçundan Metris Cezaevi’nde tutuklu. İbrahim Şahin’in ekibinde yer alan ancak daha sonra tayin edilen Ercan Ersoy, Susurluk Komisyonu’na verdiği bilgilerde kazayı en ince ayrıntısına kadar anlattı. Ersoy konvoyla birlikte Sedat Bucak’ın sivil korumalarının da arkalarından geldiklerini belirterek, bu korumaların İzmir’de polis kontrolüne girip silah yakalattıklarım söyledi. Ancak nasıl olduysa bu korumalar daha sonra serbest bırakıldılar. Ersoy, “bu olay Urfa’da normal olabilir, ancak İzmir’de olmaması gerekir” düşüncesiyle, kısa bir araştırma yapmış, fakat korumaların silah yakalattığını hiçbir resmi görevliye teyit ettirememiş. Ersoy daha sonra ifadesinde şöyle devam ediyor: “Susurluk’a 20 kilometre kala ben önde gidiyordum. Bazen 140 yapınca Kocadağ bana sellektör yaparak yavaş gitmem için ikaz
ediyordu. Bir ara kamyon konvoyunun arasına daldık. O beni geçti. Bizim araba zayıf olduğu için Kocadağa yetişemedim ve Mercedes’i kaybettim. Bir an ileride dörtlülerin yandığını gördüm. Mercedes’in kaza yapacağı aklımın ucundan dahi geçmemişti. Ancak Sedat Bucak’ın elbise naylonunu görünce kaza yaptıklarını anladım. Kamyon şoförü ve benzinci çocuk, Mercedes’in etrafında telaş halindeydiler. Mercedes kamyonun altına girmişti. Bir tek arka sağ kapı açıktı. Hüseyin Bey ve Mehmet Özbay ölmüşlerdi. Sedat Bucak’ı zorlukla çıkarttık. Çevreden yetişenler kızın yaşadığını söyleyince, onu da çıkartıp Sedat Bey’le birlikte steyşın bir arabaya koyduk.” Anlaşıldığı gibi Gonca Us’un yaşadığını ve otomobilden sağ çıkarıldığını Ercan Ersoy açıkça doğruluyor. Bu arada Ersoy, kendilerini Bucak’ın sivil korumalarının takip ettiğini de itiraf etmektedir. Bucak’la aynı otomobile konulan Gonca Us, gerçekten trafik kazası kurbanı mı yoksa asla çözülemeyecek olan bir cinayete mi kurban gitti? Zira aynı kazadan Us’la birlikte yaralanan Şanlıurfa milletvekili Sedat Bucak, halen hayatta. Ve bildiklerini söylememekte direniyor.
Kaynak: 1997, Tempo Dergisi