Türkiye tarihi bir dönemeci geçti. Avrupa Parlamentosu çoğunluğu ilk kez Türkiye’nin üyeliğine yeşil ışık yaktı. AB Zirvesi’nde Erdoğan rest çekti. Bazı tanımlar değişti. 3 Ekim 2005’te AB ve Türkiye tam üyelik müzakerelerine başlayacak. Türkiye bu tarihe kadar Kıbrıs Rum Kesimi ile sorunlarını çözüp Ankara Anlaşması’nı genişletmeyi sözlü olarak kabul etti. Şimdi dokuz aylık çetin ve stresli bir pazarlık dönemi yaşanacak Kıbrıs’ta. Bakalım nasıl bir çocuk doğacak? Peki bunun dışında zorluklar yok mu AB sürecinde? Tabii ki var. İşte size 10 soruda 10 yıllık AB ajandası.

SONUÇ BAŞARI, HEDEF AB
1. Erdoğan’ın AB Zirvesi’nden tarih alması Türkiye için başarı mı, başarısızlık mı?
– Bu sonuç Türkiye için başarı. Erdoğan, 40 yıldır hiçbir liderin yapamadığını yaptı. 40 yıllık süreçte ilk kez Türkiye’nin tam üyelik yönünde müzakeretye başlamasını AB kurumları resmen onayladı. Ucu açık olması doğal. Çünkü Türkiye, 80 milyonluk nüfusu ve adam başı 3500 Euro’luk geliriyle yoksul ve geri bir ülke. AB, Türkiye’nin kalkınmasının faturasını üstlenmek istemiyor. Uzun zamana yayarak ülkenin kendi gayretleriyle ‘uygarlaşmasını’ ve ‘kalkınmasını’ istiyor. Sorun İslam değil, fakirlik ve cehalet! AB, yoksul ve niteliksiz insanların Avrupa’ya doluşmasından korkuyor. Serbest dolaşımın kısıtlanmak istemesi bu yüzden. Ama bu karar Türkiye’yi AB vizyonu içine soktu. Geri dönüş yok. AB tam üyelik olmasa da Türkiye’nin AB kurumlarına ‘çapayla bağlanmasını’ karar metnine yazdı. Bu çok önemli. Çapamız sağlam, AB’den kaçış yok! Biz gitsek, AB bırakmayacak!

KIBRIS ÇÖZÜLMEK ZORUNDA
Erdoğan, KKTC’yi satmamak için masadan kalkma restini çekti. Kıbrıs’ı (Rum yönetimini) resmen tanıyan imzayı atmadı. Metni değiştirtti. Erdoğan sorunu çözüp 3 Ekim 2005’e kadar Gümrük Birliği’ne Kıbrıs’ı da katmayı sözlü olarak taahhüt etti. Veto hakkı olan Kıbrıs’ı tanımadan, AB müzakere sürecine başlamak ve yürütmek mümkün değil. Denktaş daha önce Annan planını kabul fırsatlarını kaçırdığı için artık çok geç. Türkiye bu zor pazarlığı Annan’ı yeniden devreye sokup, Kıbrıs Türklerinin haklarını mümkün olduğu kadar koruyarak çözmeye çalışacak. ABD ve AB’den bu konuda destek arayacak. Önümüzdeki 9 ay Kıbrıs’la yatıp kalkacağız. İyi ihtimal 3 Ekim’e kadar sorunun çözülmesi. Aksi takdirde Rumlar müzakereyi veto edebilir.

ERDOĞAN’IN ABD POLİTİKASI YOK
Türkiye-ABD ilişkileri gergin bir döneme girdi. Amerikan askerlerinin Türk özel timini tutuklaması bu gerginliğe tuz biber ekti. Ama ufukta bu gerilimi hızla giderecek bir yol görünmüyor. Çünkü Amerika ve Türkiye’nin Ortadoğu’daki çıkarları ve planları giderek çatışma potansiyeli taşıyan bir noktaya doğru sürükleniyor.
★
Bunun siyasi olarak en büyük sorumlusu Türkiye’nin yeni başbakanı Tayyip Erdoğan. Çünkü zor ve fırtınalı bir dönemde TC gemisinin kaptanlığını üstlenen Erdoğan, ABD konusunda çelişkili ve ikircikli bir tutum içinde. Geçmişte çok radikal ve bir anti-Amerikan siyasi gelenekten Erdoğan, Beyaz Saray ile ilk flörtünde Bush’a büyük umutlar verdi, sonra bunun tam tersini yaptı. ABD yönetimi şimdi Ortadoğu’yu ’emperyal bir hevesle’ yeniden düzene sokmaya çalışırken, Türkiye’nin kendi yanında olmadığı gerçeği ile yüz yüze. Washington, politikalarını buna göre oluşturuyor. Ankara’nın yeni sahibi AKP hükümeti ise bu konuda herhangi bir politika oluşturamıyor. Asıl büyük sorun bu.


AKP KARAR ALSIN, ORDU YIPRANMASIN
27 Mart 2003 tarihli Tempo’da “Türkiye ABD ile savaşacak mı?” yazısı tezkerenin reddinden sonra Kuzey Irak’taki durumu analiz ediyodu. Yazı Türkiye ile ABD’nin bölgede farklı planları ve hesapları olduğu için ‘çatışma riski ve potansiyeli’ taşıdığını vurguluyordu. Aradan üç ay geçtikten sonra o şartlarda belki ‘oldukça ileri ve abartılı bir yorum’ olarak görülen Tempo’nun bu analizi doğrulandı. Eğer Türk özel timi Süleymaniye’de kendilerini esir alan ABD askerleri ile çatışmaya girse ve karşılıklı kayıp verilseydi, bugün Türk-ABD ilişkileri ne durumda olurdu, düşünmesi bile dehşet verici. Ancak Türkiye ile ABD arasında Irak’ta politik ve askeri ilişkiler karşılıklı uyum, anlaşma ve işbirliğiş zeminine girmedikçe, çatışma potansiyeli sürekli ortada olacak. AKP hükümetinin ABD’ye karşı politik belirsizliği Türk ordusunu ve Genelkurmay’ı istenmeyen bir belirsizlik ve ve risk faktöründe sürüklüyor, Erdoğan bu tutumu ile Kuzey Irak’ta orduyu ateşe atıyor, AKP hükümeti ya net tavır alıp Meclis kararı ile orduyu geri çağırmalı ya da ABD ile anlaşıp uzlaşarak Türk ve ABD ordularının Irak’ta, özellikle Kuzey Irak’ta güvenliğini birlikte sağlayacakları bir politik, diplomatik ve hukuki zemin oluşturmalı. Bu yapılmadığı sürece Türk ordusu AKP tarafından ve ABD karşısında bir yıpratma sürecine sokulmuş demektir. Türk ordusunu ve Genelkurmay’ı böyle bir duruma itmeye kimsenin hakkı yoktur. Özellikle şu dönemde iktidar sorumluluğunu üstlenen AKP ve Başbakan Erdoğan’ın hakkı yoktur!
ERDOĞAN İRAN’DA NE İSTİYOR?
ABD, Irak’ta barışı inşada zorlanıyor. Burası çok açık. Ama Bush yönetimi ve ünlü Neo-Con’lar Ortadoğu’yu baştan aşağı değiştirme planından vazgeçmiş değiller. Aksine bu yönde hızlanan bir çabayla, yollarına devam ediyorlar. İlk hedef İran. ABD ve İran’ı içten ve dıştan iki yönlü kıskaca almaya başlıyor. İçeride gençlerin kadınların, üniversitelilerin isyanı ve muhalefeti büyüyor. İranlı aydınlar ve İran halkı, pasif buldukları Hatemi’yi de eleştirerek İslamcı molla rejiminin son bulmasını, İran’a özgürlük ve demokrasinin gelmesini istiyorlar. ABD, bu hareketi her yönüyle destekliyor ve kışkırtıyor.
★
ABD’nin dışarıdan kuşatması ise ‘nükleer silah’ konusunda. İlk kez bu konuda Avrupa’nın da tam desteğini alan ABD, İran’a karşı güç kullanmayı da içeren ‘nükleet kartı’ elinde tutuyor. İran, işbirliği ve denetime açık olduğunu ilan etmesine rağmen, ABD bu kez BM desteğini de arkasına alarak İranı bu konuda sıkıştırmaya devam edecek. Molla rejiminin bu süreç içinde ayakta kalması neredeyse imkansız. Ancak ne zaman ve nasıl yıkılacağını şimdilik kimse kestiremiyor.
★
Tahranlı mollalar ABD’nin kendilerine yönelik bu hareketini, Irak’ta Şii güçlerini destekleyerek ve ABD yönetimini Irak’ı terk etmeye zorlayarak yanıtlama çabasındalar. ABD bu hamleyi de gördüğü için Irak’ta ‘demokrasi ve halk oyuna başvurma’ sürecini şimdilik askıya aldı. Çünkü sandıktan İran yanlısı şeriatçı bir Şii iktidarı çıkmasından korkuyor. Yani şu anda Ortadoğu’da esas çekişme Bush yönetimi ile Tahranlı mollalar arasında. Tam bu noktada, Türkiye yine bir ikilemde yüzyüze, tezkere konusunda ABD’yi şaşırtan ve yarı yolda bırakan AKP yönetimi bundan sonra ne yapacak?
Kaynak: 2004, Tempo Dergisi