Kapıyı genç bir uşak açtı, içeri buyur etti. Gazeteci elinde çantası girdi. Rahat bir koltuğa oturdu. Burası İstanbul Güzel San’atlar Akademisi’nden mezun bir çiftin eviydi: Çolpan ve Sadri Alışık. İlhan soyadı artık değişmişti. Yakında iki kişilik aile üç kişi olacaktı. Çolpan Alışık sekiz buçuk aylık hamileydi. Sinema, tiyatro artistlerimizin çoğu evlenmekten, çocuk sahibi olmaktan korkuyordu. Ama Çolpan gerçekten cesur bir kadındı. Hani kadın dersek, öyle yaşlı değil. 1936’da İzmir’de doğmuştu. Kandilli Kız Lisesi’nde ve Akademi’de tahsilini yapmıştı. İstanbul tiyatrolarında sahneye çıkmış, şimdiye kadar her yıl üç film çevirmişti.
«Cumbadan Rumbaya» filmini yeni bitirmiş, doğumu bekliyordu. Arkasından yeni angajmanlar geliyordu. «Çıt Kırıldım» adlı filmi Orhan Günşiray’la AND FİLM hesabına çevirecekti. Şimndiye kadar 12 film çevirmişti. Dört yılda 12 film. Önümüzdeki tiyatro mevsiminde sahneye çıkmayı da istiyordu. Çalışan ve eser veren bir aktristti o.
Gazeteci sağ tarafındaki kitaplıkta bir fotoğraf gördü: Çolpan İlhan çok sanatlı bir fotoğrafının üzerine eşi Sadri Alışık’a hitaben şunları yazmıştı:
(Yazdığı şiir, ağabeyisinindir.)
» Ne vakit bir yaşamak düşünsem,
» Sus deyip adınla başlıyorum.
» İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerim,
» Hayır başka türlü olmayacak
» Ben sana mecburum bilemezsin.
» » » 28/8/1959
Genç uşak nezaketle yaklaştı:
Kim geldi diyelim efendim?
— Olcayto, dersiniz.
Biraz sonra Sadri Alışık zarif bir kıyafet ile kapıdan göründü, “Hoş geldiniz” diyerek hatır sordu. Kahve yaptırdı ve hiçbir sıkıntı duymadan konuşmaya başladık.
— Kocam dün gece benim resmimi yaptı, dedi. «Kocam» derken iftihar, sevgi mânâları vardı kelimede. Sadri Alışık Akademili bir ressam değil miydi? en güzel modeli ancak böyle şirin, tatlı, genç, san’at ruhuyla parlayan eşi olabilirdi. Sadri Alışık başka bir resim daha yapmıştı. Ona da durduğu köşede işaret eden Çolpan’ın bir kuş gibi sevgi, muhabbet kanatlarıyla manevî ufuklarda yükseldiğini fark etti. İçinden «annelik çok önemli bir şey» diye düşündü. Resimlerinin gösterilmesinden adetâ utanır gibiydi:
— Dün gece boş kaldıktı. Oyalanmak için yaptım.
— Kocam dün gece benim resmimi yaptı, dedi. «Kocam» derken iftihar, sevgi mânâları vardı kelimede. Sadri Alışık Akademili bir ressam değil miydi? en güzel modeli ancak böyle şirin, tatlı, genç, san’at ruhuyla parlayan eşi olabilirdi. Sadri Alışık başka bir resim daha yapmıştı. Ona da durduğu köşede işaret eden Çolpan’ın bir kuş gibi sevgi, muhabbet kanatlarıyla manevî ufuklarda yükseldiğini fark etti. İçinden «annelik çok önemli bir şey» diye düşündü. Resimlerinin gösterilmesinden adetâ utanır gibiydi:
— Dün gece boş kaldıktı. Oyalanmak için yaptım.
Bu sırada telefon çaldı. Çolpan İlhan’ın kapak fotoğrafı isteniyordu. Bir yandan fotoğraflar çekiliyor, bir yandan konuşuluyordu. Sadri Alışık:
— Bende fotoğraf korkusu vardır bilir misiniz? Film makinesi karşısında çekinmem de fotoğraf çekilirken korkarım. Güç gelir resim çektirmek.
Çolpan İlhan:
— Sadricim dişlerini göster. Allah aşkına «cheese» diyerek poz ver.
Tam o sırada içeri güzel bir köpek girdi. Çolpan:
— Velet gel, Velet! diye çağırdı ve arkasından ilâve etti:
— Sadri bunu sevmezdi ama artık alıştı.
1945 yılından bu yana, on beş yılda 80 film çevirmiş, kırk tanesi Küçük Sahne’de olmak üzere seksene yakın oyunda rol almıştı. Biraz sonra odaya, kadife/kahverengi sabahlık içinde uzun boylu genç bir kadın girdi. Çolpan İlhan, önceden tanıdığı yazarın hatırını sordu. Konuşmaya başladılar. Sigarayı bırakmıştı. Bir şeye hazırlıklı olduğu gözlerindeki mutlu ışıklardan okunuyordu:
— Server Bedi’nin «Cumbadan Rumbaya» adlı eserini yeni bitirdim. Ama hiç sekiz buçuk aylık hamile olduğum belli olur mu, Allah aşkına söyleyin? dedi. Muhabir ise şöyle bir soru yöneltti:
Çocuğunuz kız olursa hangi adı, erkek olursa hangi adı vermeyi düşünüyorsunuz? diye sordu Çolpan’a. Genç kadın:
— Kız olursa Elif koyacağız. Erkek olursa onu bir türlü bulamadık. Atilla’nın kafasını yiyoruz. Bize bir isim bulsun diye. Bakalım, sıkıştırıyoruz. Erkeğin adını da o bulsun. Daha bir kararımız yok. Herhalde bir ad buluruz. Zaten onun işi başından aşkın. Tam sekiz tane senaryo için angajman yaptık. Onları mı yazsın, bizim çocuğumuza isim mi bulsun?
Kaynak: 1960, Artist Dergisi