Halk musikîsi deyince aklımıza nasıl Muzaffer Sarısözen, Sadi Yaver Ataman, Nedim Otyam ve Necati Başara gibi, İstanbul ve Ankara radyolarındaki çalışmaları ile temayüz eden müzisyenler gelirse, solist olarak da Muzaffer Akgün, Neriman Altındağ, Azize Tözem, Masume Ufuk, Turhan Karabulut, Ali Can, Nurettin Çamlıdağ ve arkadaşları ilk sırada yer almaktadır.

Bilhassa iyi ve metodlu çalışan bir hoca elinde yetişen Neriman Altındağ ile Muzaffer Akgün, her gün biraz daha şöhret ve liyakatlerinin zirvesine yaklaşmaktadırlar. Bugün, memleket içinde bir seyahate çıkınız. Vatandaş, içkili gazinolarda şöhret yapan en tanındığını zannetiğiniz filanca hanımın veya hatta kendi reyi ile seçtiği milletvekilinin adnıı bilmediği halde, bunların adını size hayran hayran söyleyecek:
— Ah, diyecektir, gerek Neriman Hanım olsun, gerekse Muzaffer Bey olsun, radyoda okudukları zaman her şeyi bırakıyor, kulak kesilerek onları dinliyoruz.

Bir Anadolu seyahatinde yolum Konya’ya düşmüştü. Bu arada resim çekmek için saz yapan bir dükkana girmiştim. Konuşmamız esnasında usta bana aynen şöyle söyledi:
— Altı yıl öncesine kadar evimde radyo yoktu. Eh, şöyle böyle, eşin dostun radyosunu dinliyor, geçinip gidiyorduk. Bir gün köşe başındaki kahvenin önünden geçiyordum. Birdenbire bir ses işittim. Bu öyle bir sesti ki, insanı bir anda taa can evinden sarıyor, kendisini zorla dinletiyordu. Uykuda dolaşan bir insan gibi kahveye girdim. Bir sandalye çekip oturdum. Sonuna kadar dinledim. Program arasında spiker: «Muzaffer Kıvılcım’ı (şimdi Akgün) dinlediniz» dedi. Hemen o gün gittim, taksitle bir radyo aldım. Bey, o ne sestir öyle. Onu dinleyip de takdir etmeyen bir kimseye rast gelmedim. Esasen bütün Konya, Akgün’ün proğramını iştiyak ve sabırsızlıkla bekliyor.

Muzaffer Akgün’ün İstanbul’a geldiğini öğrenince misafir kaldığı evin adresini elde ettim. Sanatkâr beni karşısında görünce:
— Anlaşıldı, burada da röportaj! Değil mi?
+ Eğer kırmazsanız.
Sonra ilk sualimi sordum:
+ Güzel İstanbulumuzda ne kadar kalacaksınız?
— Topu topu on beş gün. Fakat yüklü ve neşeli geçen on beş günü bir aya tercih ederim.
+ Programda nerelere gitmek, neler yapmak var? Açıklamanızda bir mahzur yoksa.
— Yo. Hiçbir mahzur yok. İstanbul’dan 10 seneden beri ayrıyım. Gerçi geldim, gittim ama bu defa tatil yapmaya geldim. Kızım Feryâl de bana refakat ediyor. Birkaç günden beri o kadar iyi eğlendik ve gezdik ki, buralı olduğum halde Adaların, Boğaziçi’nin tadını bu kadar çıkaramamıştım.


+ Yolculuğunuz nasıl geçti?
— Ah, hiç sormayın. İstanbul’a tren ile değil otobüsle geldik. Maalesef ufak tefek arızalar yüzünden cennet kadar güzel olan Bolu ve Abant’tan gece geçtik. Görmek kısmet olmadı.
+ Halk türkülerini bu kadar duyarak okumanızın sırrı nedir? Sizi bütün dinleyenler beğeniyor.
— Bir ses sanatkârı okuduğu her parçayı önce tetkik etmeli, kavrayıp kucakladığı mevzuu ve ruhu nazarı dikkate almalı. Ondan sonra terennüm etmelidir. Ben, sesimin iktidarı hocalarımın tavsiyesi üzerine halkın takdirinden de aldığım cesaretle okumaya çalışıyorum. Buna on senelik bir tecrübe ve musikî bilgilerini de katmaya uğraşıyorum. Takdir, bizim gibi sanatın aşığı kimseleri teşvik ve sevkeder.

+ En çok hangi bölgenin türkülerini okursunuz?
— Böyle bir tasnif ve ayırma yapmak hatırımdan dahi geçmez. Bazen bir maya, bir bozlak, bir oyun havası, bir hoyrat okur, yurdumuzun dört köşesini türkülerimle dolaşırım. Konya’nın için için kaynayan, cevval bir ruhun yaratabileceği oynak türkülerini çok okurum.

Kaynak: 1951, Radyo Haftası