Ankara, 10 İkinciteşrin (Başmuharrimizden telefonla)
Büyük Türk milleti her manası ile büyük evladı Atatürk’ün ölümü sebebiyle büyük matem içindedir. Gözlerimizden kanlı yaşlı akarak ifade ettiğimiz bu hakikatin sonsuz teessürleri arasında gene Atatürk’ün mütemadiyen karşımızda yükselen, çepeçevre ve her tarafımızı kaplıyan beşuş ve asil siması ile avunabiliyoruz. Memleket ve millet onun manevi varlığı ile o kadar kaynaşmıştır ki her tarafta onun eserini görerek: «Hayır! Atatürk ölmemiştir. Bütün canlılığı ile gözlerimizin önünde yaşıyor.» diyeceğimiz geliyor. Halbuki aziz ulu şefimiz fani hayata gözlerini kapamıştır. Bu bir hakikattir, hazin ve acı bir hakikat. Demek hayal ile hakikat arasında bocalıyoruz. Bununla beraber bu hayal kuru bir teselli veya aldatıcı bir malihulya değildir. Atatürk fani olan şahsiyeti ile değilse ebedi olan eserlerine nakşolunmuş maneviyeti ile aramızda yaşıyor ve yaşayacaktır. Türklüğün devamı müddetince, yani sonsuz zamanların bütün imtidadında.
İnsan olarak fikirden önce ve tabii teessürü her düşünceye takaddüm eden bir hassasiyetle, etten, kemikten ve sinirden müteşekkiliz. Atatürk sevgisiyle o kadar mutluyuz ki onun heyhat, son krizde artık beklenen ölüm haberi ile nutkumuz tutulacak ve aklımıza durgunluk gelecek veçhile sarsıldık.
Bugün 9.25’te Ankara garına giren İstanbul treniyle Ankara’ya çıktıktan sonra ilk tereddüt dakikalarında kimse yüksek sesle diğerine hitap edemiyor, hatta herkes yekdiğeri ile konuşmaktan mütehaşi birer hayalet gibi geziyordu. Alınmasından korkulan zalim ve acı haber nihayet, bilmiyoruz nereden ve nasıl bir kâbus sıkletiyle ortalığa düştü değil de adeta çöktü. Bir aralık uğradığımız mecliste ayaklarının ucuna basarak yürüyen arkadaşların gözleri bulutlu, ağızları kenetli, boğazları tıkalı ve nerede ise hafakandan boğulacakmış manzaralarına tahammül etmek imkânı yoktu. İnsanın üstüne dağlar devrilse bilmiyoruz bu kadar sıkabilir ve ezebilir miydi? İşte et, kemik ve his tarafımız. Bu derin ve yüksek ıstırabı ancak bol gözyaşları yıkayıp hafifletebilir.
Kaynak: 1938, Cumhuriyet Gazetesi