Çocuklar. Hepsi öylesine güzel, öylesine sıcak, öylesine insanca ki. Ve güzel şeyler verdiğimiz sürece, sağlıklı koşullar sunabildiğimiz oranda «güzel» ve «iyi» kalabilen. Yirminci yüzyılın son çeyreğini yaşadığımız günümüzde, acıdır ki, çocuklarımızın çoğuna iyi ve güzel adına fazla bir şey veremiyoruz. Kimileri çağın son yeniliklerinin sunduğu bütün koşullardan yararlanırken, kimileri de daracık dünyalarında, tüm bunlardan habersiz yaşam kavgasının içindeler. Biri bilgisayarının başında sınavlarına hazırlanıp, oyunlarını oynarken; öteki, o güne kadar hiç görmediği ve hayal bile edemediği anne-babasının özlemi içinde köprü altlarında, pazar tahtalarının üstünde.

0373-seksenlerde-cocuk-olmak-1985-hayat-dergisi (3)
RÖPORTAJ: Zehra Çakır // FOTOĞRAFLAR: Serda Kıvılcım (1985, Hayat Dergisi)

Bu yazı dizimizde, çeşitli çocukların öykülerini vermek istiyoruz. Nasıl bir dünyanın özlemi içindeler? Ve biz büyükler onlara nasıl bir dünya sunuyoruz?

İSMAİL GÜVENİR
Pazariçi’nde pazar tahtalarının üstünde barınıyor. Babası bakmıyor, annesi ise küçük yaşta terk etmiş. 13 yaşında. Gazete toplayıp satıyor.
+ İsmail bize kendinden söz eder misin?
— Küçükken annem beni köye bırakıp kaçmış. Sonra babamla İstanbul’a geldik. Babam bana bakmıyordu. Bir gün evimize icra geldi ve atıldık. Babam da şimdi Pazariçi’nde yatıyor. Meyhanelerde şarap içiyor. Ara sıra bana 250 lira veriyor. İki kardeşim var. Onlar da gazete satıyor.
+ Nerede kalıyorsun sen?
— Pazariçi’nde zeytin arabasının içinde yatıyorum.
+ Gazeteleri nereden alıyorsun?
— Vapurdan çıkanlardan okudukları gazeteleri istiyoruz. Sonra da satıyoruz.
+ Ne kadar kazanıyorsun?
— Vallahi belli olmuyor. Bazen hiç.
+ Para biriktiriyor musun?
— Hayır.

0373-aksu-yunlu-kumas-1985-reklami-sevmek-dokunmaktansa
AKSU: “Yünlü Kumaş” — Çok yakındır, sizi sarar. Bazen sımsıcak, bazen serin. Dokunuştur sevincin, sevginin. Bir duygudur Aksu, yaşanır dört mevsim.

+ Anneni gördün mü hiç? Neden bırakmış seni?
— Bilmiyorum. Kaçmış işte. Annemi çok aradım ama bulamadım. Bir keresinde otobüse binerken gördüm. Arkasından ben de bir otobüse bindim, takip etmek, konuşmak için. Ama yanlış otobüse binmişim, kaçırdım onu. Biliyor musunuz, onu çok özlüyorum.
+ İsmail, senin için anne-baba nedir?
— Bilmiyorum. Annem beni sevse diyorum. Babam da.
+ Bugün ne yedin?
— İki poğaça yedim, çay içtim. Öğle yemeği yemedim. Param yok ki nasıl yiyeyim.
+ Aç kaldığın zaman ne yapıyorsun?
— Evlerden dileniyoruz. Bayramlarda el öpmeye gidiyoruz ama kimse bir şey hediye filan vermiyor.
+ Sana kötü şeyler öğretmek isteyenler oluyor mu?
— Yok. Hırsızlık falan yapmıyorum. Öyle kötü insanlara kanmıyorum.
+ Sigara içiyor musun?
— Hayır.
+ Okula gittin mi?
— Üçe kadar gittim. Okuma-yazmam var.
+ Ne iş yapmak isterdin?
— Polis olmak isterdim. Polis nöbet tutar, hırsızları yakalar. İnsanları korur.

0373-seksenlerde-cocuk-olmak-1985-hayat-dergisi (7)
BOYACI CELAL — Babam bana dedi ki: “TV seyredersen öteki dünyada yılan sokar seni.” (1985, Hayat)

BU DA RAMAZAN’IN ÖYKÜSÜ
İsmail’in yaşam arkadaşı Ramazan. O da aynı yaşta. Yedikleri, içtikleri bir denir ya, işte öyle bir arkadaşlık onlarınki.
«Babam bekârdı. Annem kocaya kaçmıştı» diye başlıyor söze ve şöyle devam ediyor:
— Annemi dostuyla yakalamış babam. Babamın içki, kumar huyu yoktur. Çok iyiydi de aslında. Bizim ev sahibimiz beni çok dövüyordu. Evden kaçıyordum öyle olunca. Anne özlemim vardı. Babama, “Evlen, annem olsun benim de” diyordum. O evlenmedi. Ben de evden kaçtım.
+ Babanı görüyor musun?
— Ara sıra görüyorum. Taşlıtarla’da çakmaçılık yapıyor. Bir kere sinemada yakalamıştı. Kahveye getirdi, orada tekmeyle kovaladı beni. Dövdü, sövdü. “Bir daha gözüme görünme!” dedi. O günden sonra görmedim.

0373-seksenlerde-cocuk-olmak-1985-hayat-dergisi (5)
«Korunmaya muhtaç çocuk» tanımına giren ama «korunmasız» ve «sahipsiz» binlerce çocuk kendilerine uzanacak bir dost eli bekliyor.

+ Anneni görüyor musun?
— Annemi küçüklüğümden beri görmüyorum. Bebekken amcamlara bırakmış. Nenem büyütmüş beni. Azgınlık yapmaya başlayınca da babama bırakmış.
+ Kardeşin yok mu Ramazan?
— Bir kız kardeşim var. Neriman adı. Köydeki okulda okuyor. Samsun’da halamın yanında.
+ Gitmek istemez miydin Samsun’a?
— Bir keresinde gittim. “Kalabalığız, seni istemeyiz” dediler. Zaten hep dayak yiyordum orada.
+ Mutluluk nasıl bir şey sence?
— Annemle babamın bir arada olması abla.
+ Kulağındaki yaralar neden oldu?
— Bilmem ki. Pisliktendir.
+ Yıkanmıyor musun?
— Hamama gidiyoruz arada. Para biriktirince. 450 liraya giriyoruz hamama.

0373-aksu-el-orgu-yunleri-ve-fantezileri-1985-1986-yeni-yil-reklami
Aksu’dan sımsıcak duygularla mutlu bir 1986 dileği. // “El Örgü Yünleri ve Fantezileri”

Ramazan da İsmail gibi ancak üçe kadar okuyabilmiş. Boyacılık yapıyor fakat boya sandığı kendisine ait değil. Diyor ki:
— Paranın yarısını sahibine veriyorum. Hava soğuk olunca iş çıkmıyor. Param olsa boya sandığı alacağım. Ama işte Allah bize vermiyor. Ama şükredince veriyor. Ben de şükrediyorum. Bir boya sandığı 2500 lira. Hiç bu kadar param olmadı ki.
+ Babandan istesen verir mi?
— Babamın kendine bakacak hali yok ki.
+ Bir gün evlenmek ister misin?
— Evet isterim. Baba olursam çocuklarımı büyütür, besler, severim.
İsmail dik dik bakarak söze karışıyor:
«» Ulan neyle besleyeceksin, ekmekle mi?
+ Sizi hiç çocuk bürosuna götürmediler mi?
— Bir keresinde sizin gibi bir abla bizi karakola götürdü. İyi yetişmemizi istiyormuş öyle dedi. Polisler bizi sabaha kadar sandalyenin üstünde beklettiler. Sabah olunca da, “Defolun ulan! Sizinle mi uğraşacağız?” dediler.
+ Zengin olsanız ne alırdınız kendinize?
İsmail: — Elbise alırım. Lokantaya girer, çorba filan içerim, hamama giderim.
Ramazan: — Küçük bir ev tutarım. Arkadaşlarımı alırım yanıma. Arkadaşlarımın, kendimin üstünü giydiririm. Hamama gideriz.






0373-seksenlerde-cocuk-olmak-1985-hayat-dergisi (2) (1)

  Kaynak: 1985, Hayat Dergisi