Ãœnlü Ä°stanbul gezgini John Freely “Bir Ä°stanbul seyahati, Çiçek Pasajı’nda birkaç saat geçirmeden tamamlanmış sayılmaz” diyor, Blue Guide to Ä°stanbul’da. BeyoÄŸlu’nun Neo-barok uslupta yapılmış, kemerli giriÅŸinin üstünde zengin süslemelere sahip Çiçek Pasajı; ellili, altmışlı yıllarda, Pe-ra’nın en tanınmış meyhane ve eÄŸlence merkezlerinden biriydi.

10 Mayıs 1978’de ömrünü tamamlayıp çöktüğünde ise, bakımsızlıktan oluÅŸan çatlaklara raÄŸmen, onarılmadan kullanılmaya devam eden, 102 yaşında bir binaydı. 1870’de yanan Naum Tiyatrosu yerine Hristaki Zografos tarafından yaptırılan bina, 1876 yılında tamamlandı. Sarayın et ve süt müteahhidi, zengin tüccar Hristaki Zografos Efendi, pasaja “Cite’de Pera” adını verdi. Bir ara Yeniçeri Ocağı olarak da kullanılan ve 1908 yılında Sadrazam Küçük Sait PaÅŸa tarafından satın alınan bina, uzun süre “Sait PaÅŸa Geçidi” olarak anıldı.

Pasaj bugünkü adını, Mütareke yıllarında çiçekçi Bayaz Rus kızlarının burada çiçek satmasıyla aldı. 1940’lı yıllarda ise meyhaneler açılmaya baÅŸladı ve zamanla çiçekçiler pasajdan çekildiler, ama adları yadigar kaldı.

Tahta fıçıdan masalarında binlerce ünlüyü konuk eden Çiçek Pasajı’nda, kimi leylek boynu kadehten rakı içti, kimi kalın saplı balon bardaktan köpüklü bira…

Haldun Taner “Ölürse Ten Ölür, Canlar Ölesi DeÄŸil” adlı kitabında, Çiçek Pasajı’nın profilini müdavim gözüyle çiziyor. “Åžurada Sulukule triosu gırnata, keman ve darbuka ile çiftetellilerin en oynağını çalar ve onbeÅŸ yaşında kirli ayaklı ama Rodin’i çıldırtacak endamlı bir çingene kızı masaların üstünde göbek atarken, beride tansiyoncu madam, yaÅŸlı müşterilerin ayaküstü saÄŸlık kontrolünü yapar, aldığı sonuca göre entellektüel Cavit’e ’bey’e tuzlu meze vermeyeceksin’ diye direktifler verir, votkalı bira ikmalini tamamlayıp yurt ve dünya sorunlarını çözümleyecek kıvamı bulmuÅŸ bir gevezenin deÄŸerli diskuru, son lig maçının teknik tahlilini yapan kulüpçünün tartışması ve seyyar bademcilerle, cevizcilerin gürültüsünde güme giderdi. Efkarlı bir gününüzde bu pasajın Balık pazarı giriÅŸinden dalıp, ite kaka yahut itile kakıla, rastladığınız tanıdık ihvanlara selam vere vere, önünüze çıkan yıvışık sarhoÅŸları vücut çalımı ile geçe geçe, ek dolaÅŸ olan satıcılara dert anlata anlata bu insan denizinden ilerledikçe, biraz önce sizi burgulayan dertlerden, güncel sorunlardan, kiÅŸisel sürtüşme ve gocunma tortularından arındığınızı, hatta biraz önce niye burulduÄŸunuzu artık anımsayamaz olduÄŸunuzu hayretle görürdünüz. Orada, bu insan denizinin içinde, bir insan zerresi olurdunuz.”

Yıkılmasından 10 yıl sonra, Ä°stanbul Belediyesi’nin öncülüğü ve “Çiçek Pasajı’m YaÅŸatma ve GüzelleÅŸtirme DerneÄŸi”nin çabalarıyla restore edilen pasaj, ÅŸimdiki görünümünü kazandı. Ãœstü cam tavanla kapatılan pasajın, ikinci katlarda bulunan ve pansiyon olarak kullanılan odaları da birinci katla birleÅŸtirilince, ortaya dubleks meyhaneler çıktı. Özellikle yazın önünden geçenleri kendine çeken bir büyüye sahip pasaj, turistlerin akÅŸam keyiflerini yaÅŸayacakları ilk duraklardan biri oluyor.

 

GeçmiÅŸini bilmeyenler için yine nostaljik özellikler taşıyan Çiçek Pasajı’nı, bakın yaÅŸayanlar nasıl anlatıyor: “Gül ve karanfil satan çiçekçileri, falcıları, aylakları, ayyaÅŸları, külhanbeyleri, buzlu bademci-leri, aktörvari dilencileri, hüneri ‘müphem’ artisleri, anlaşılmış yada anlaşılması ‘bila-mümkün’ sanatçıları, ‘ÅŸimendifer’ saatli eski Ä°stanbulluları, laternacıları, akordeoncuları, ’viyolonist’leri, seyyar tansiyoncuları, milli piyangocuları, beÅŸ dil bilen ‘kulağı kesik’ güngörmüş garsonları ve Balıkpazarı’nın cümbüşüne açılan kapısıyla dünyada eÅŸi bulunmaz bir ‘alem’di. AkÅŸam alacası camgöbeÄŸinden leylak koyusuna dönüştüğünde edebiyatçılar, gazeteciler, öğretim üyeleri, öğrenciler, bohemler ve her renkten ’ehl-i keyif bira fıçısından devÅŸirme masaları dolduruyor, kalın saplı balon bardaktan köpüklü bira yada ‘meÅŸreb’ine göre ‘leylekboynu’ ve ‘bülbül aÄŸzı’ kadehten buzlu rakı içiyor, ‘her daim taze’ karidesten, istakozdan, pavuryadan, lakerdadan, midye dolmasından, kılıç fümeden ‘mezelik’ alıyordu, içki ve muhabbet dünyasının bu ‘ölümsüz mikrokozmosu’ndan kimler geçmemiÅŸti ki? Ahmet HaÅŸim, Sait Faik, Münir Nurettin, DoÄŸan Nadi, Cahide Sonku, Maria Cailas, Yehudi Menuhin, Haldun Taner ve yeryüzünün yedi bucağından binlerce (hayır onbinlerce) ünlü…”

Bazı tutkunları için BeyoÄŸlu’nun baÅŸkenti sayılan Çiçek Pasajı’na, bir zamanlar kravatsız girilmez, çiçeksiz çıkılmazmış. Halen Ä°stanbul’un en kozmopolit köşelerinden birini oluÅŸturan Çiçek Pasajı’nın meyhanelerinde rakılar, “Mastika” (Sakız rakısı) ve “Duziko” (Düz rakı) diye adlandırılmıyor, masalara “Karafaki” denen küçük sürahilerde gelmiyorlar.

Åžimdi yaÅŸamımıza hızla giren plastik su ÅŸiÅŸeleri ile yarım ya da 70’lik rakı ÅŸiÅŸesi karşılıyor müşterileri..

Kaynak: 1993, TEKEL Dergisi