Eski zamanların en verimli uslandırma âletlerinden biri olan falakayı herkes duymuştur ama bu satırları okuyanların yüzde doksanı görmemiş olacaktır. İki metre uzunluğunda bir sırığın ortasına bir ip geçirilmiştir. Uçları birer kuvvetli adam tutar. Sırtüstü yatırılan çocukların ayak bilekleri iple sırığın arasına geçirildikten sonra sırık çevrilerek bacakların kımıldayamacağı şekilde sıkıştırılır. Bu suretle tabanlar havada vurulacak değneklere hazır durur.

Falaka/değnek sadrazamın, vezirlerin, hattâ şeyhülislâmların konaklarında daima kullanılan saygı vasıtalarından biri idi. Divanda her hangi münasebetsiz bir hareketile vezir paşayı veya efendi hazretlerini kızdıran biri için ‘‘Al! emriyle veya bir göz işaretiyle kapı arkasında ağalar tarafından tatbik edilirdi. Falaka, tekdir ile kement arasında, nispeten hafif bir ceza olmakla beraber bir kaç defa ihtilâle de sebep olmuştur. Sadrazamın konağında falakaya yatırılan vezirler veya hatırlı serhat beyleri; şeyhülislâm dairesinde bu ceza, ile haysiyeti kırılan kazaskerler ve namlı mollalar yüzünden çıkan ayaklanmalar az değildir.

Falaka değnek şehir ve kasabalarımızda belediye ve polis müfettişliği yapan İstanbul kadıları ile yeniçeri ağalarının, kol gezen zabitlerin, hele ihtisap ağalarının da çok işine yaramıştır. Narhtan fazlasına erzak satan bakkal, bozuk veya eksik ekmek çıkaran fırıncı, hileli terazi veya kantar kullanan esnaf, derhal dükkânının önünde komşularının ve halkın gözü önünde falakaya çekilirdi. Bu tedbiri o zamanların kanunsuz işleri arasında saymak doğru değildir. Çünkü falaka meselesi ie kendine göre bir nizama bağlanmıştı. Bu husustaki nizamnamede: “Sipahi, yeniçeri, cebeci, topçu efradından biri veya sâdâttan (yani peygamber soyundan) bir zat tazir olunmak iktiza ettikte asker ise zabitleri marifetiyle, değilse sarayına göndererek dövdürür, yoksa bakkal, ekmekçi vesair reaya gibi çarşıda yatırıp dövmez.,, denmektedir.

Bundan aşağı yukarı yüz sene evvel İstanbul esnafı arasında hem dehşetle anılan hem de hürmetle sevilen ihtisap ağası meşhur Hüseyin Bey, falakanın tadını en iyi çıkaranlardan biridir. Bugün sağ olsa ve ayni salâhiyetle çarşı, pazarı teftiş edebilseydi bir hafta içinde karaborsayı mutlaka temizlerdi.

Falaka değnek medrese ve mekteplerde de asırlar boyunca ehemmiyetli bir eğitim ve öğretim vasıtası olarak kullanılmıştır.
Mekteplerde falaka hâkimiyetinin son devrine yetişen rahmetli Ahmet- Rasimin bu isimde yüz elli sayfalık kadar bir kitabı vardır ki büyük bir lezzetle okunur. O falaka altında ölüm derecesinde dövülen haylazları ve falaka yüzünden çıkan yobaz hafızlar dövüşünü çocukluğunda büyük bir korku içinde seyrettiğini anlatır.

Ben bile falakanın son devrine yetiştim. Okumaya ilk başladığım Bozdoğan kemerindeki taş mektepte hocamızın başı üstünde muhteşem bir falaka asılı dururdu. Fakat hoca akıllı ve ölçülü bir adam olduğu için onu bir korkuluk gibi muhafaza eder ve yılda ancak bir kaç defa kullanırdı. Bana manzarası kâfi geldiği için hiç falakaya maruz kalmadım.

Askerî mekteplerimizde borazanlarla tatbik edilen resmî meydan dayağı da galiba yarım asır önceye kadar devam etmiştir ve Selim Sırrı Tarcan üstadımız mektepteki haşarılıklarını anlatırken bunun nasıl tatbik edildiğini zevkle anlatır. Zaten meydan dayağı yalnız bizde değil, son asra kadar Avrupanm her memleketinde tatbik edilir ve şüphe yok ki daima büyük bir verim sağlardı.

Şimdi karaborsacıları, ihtikâr yapan tüccar ve esnafı düşündükçe, kahvelerde kumar oynayan gençlere rastladıkça ah meydan dayağı, ah falaka diye âdeta içim sızlıyor.

İbrahim Alâettin Gövsa
Kaynak: 1945, Yedigün Dergisi