Ünlü ressam Avni Arbaş’ın kızı Zerrin Arbaş, Brooke Shields benzeri kızıyla bir anda dikkatleri üzerine çekti. “Muazzam bir ruh sağlığım var” diyen Zerrin Arbaş, Kadınca okurlarına seslenerek “Beni kendilerine örnek alsınlar” diyor. Söyleyişi okuyun karar verin.

KADINCA: Kısa özgeçmişinizi anlatır mısınız?
ARBAŞ: 16 Aralık 1948’de Paris’te doğdum. Doğduğum zaman annemi kaybettim. Avusturya Lisesi’nde okudum. Ondan sonra, konservatuarın bale bölümünü bitirdim. Ardından 16 yaşındayken güzellik müsabakası yapan bir organizatör; “Aman ne olur seni güzellik kraliçesi yapalım, Los Angeles’a yollayalım” dedi. Ve böylece kendimi alelacele Los Angeles’da buldum.
KADINCA: Yani güzellik yarışmasını kazandınız?
ARBAŞ: Beni apar topar California’ya yolladılar. Bütün isteğim tiyatro tahsili filan olduğu için, müsabakadan sonra oranın en önemli tiyatro akademisine girdim. Orada şey yaparken, ne derler talebelik ederken, Derya’nın babası Dehl Berti ile tanıştım. Çok iyi bir sınıf arkadaşımın babasıydı.
KADINCA: Arkadaşınızın babası mı? Kaç yaşındaydı ki?
ARBAŞ: 46 yaşındaydı. Ben de 18 yaşındaydım. Ondan sonra efendim, derken 1968’de Derya Hanım dünyaya geldi. Yani Derya benden 19 yaş küçüktür.

0342-pamukbank-reklami-1985-cek-kart-bir-evlilik-yil-donumu-temali-reklam
PAMUKBANK — Mutlu evliliğinizi yaşarken ona sevimli bir sürpriz yapın. Kendi adınıza bir ÇEKKART hesabı açtırın. ÇEKKART imzalayın, ÇEKKART farklılığını siz de yaşayın. İsterseniz evlilik yıldönümünüzde ÇEKKART’ı siz imzalayın!

KADINCA: Evlenmeniz nasıl oldu?
ARBAŞ: Küçük yaşlardan beri babamı görmediğim için çok büyük bir baba özlemim vardı. Beni enterese eden Dehl’in oğluna şefkat ve ilgisiydi. Çok çok yakışıklı filandı, muazzam kişiliği olan bir insan. Tanıştıktan on beş gün sonra evlendik. 1968’de Derya Arbaş dünyaya geldiler. Fakat maalesef bizim eski eşin oğluna ilgisi bana olmadı. Her zaman “Ben senin baban değilim” diyordu. Oysa ben baba şefkati bekliyordum.
KADINCA: Bu şefkati bulamayınca ne yaptınız?
ARBAŞ: Evliliğimiz iki yıl sürdü. Fakat ben herhalde evlendiğimizin haftası evlendiğime pişman oldu. Ondan sonra tabii insan bir haftada ayrılamıyor. Bir iki ay geçsin düzelir diye düşünüyor insan. Kendimi çok yalnız ve ne bileyim yanlış hareket etmiş bir kişi olarak düşünmeye başladım. Ondan sonra boşanalım ve yaşamlarımızı tekrar düzene sokalım diye düşündük. Ve ayrıldığımızda 20 yaşında filandım. Düşünebiliyor musunuz?

0342-fab-deterjan-reklami-deterjaniniz-gunes-testini-gecti-mi-1985-gecmediyse-degistirin-turyag-reklam-arsivi-henkel
YENİ DETERJANINIZ FAB — Bazı deterjanlar güneşten korkar. Çünkü güneş, yıkanmış çamaşırda deterjanın çıkaramadığı kirleri, lekeleri fark ettirir. Şimdi, güneşi seven bir deterjanınız var! Leke sökücülü Fab. (1985, Turyağ)

KADINCA: Evet, ondan sonra?
ARBAŞ: Ondan sonra bir ay bir zaman kadar orada kaldım. Dediğim gibi bu bey ayrılmamoıza rağmen bana çok destek oldu. Bir ahbaplık, bir dostluk doğdu. Şimdi de yani o, ailemin en önemli bireyidir. Tiyatro okuluna devam ettim, mezun oldum. 1973 yılında bir seyahat için Türkiye’ye döndüm. Bu arada Avrupa’lara filan gittim, seyahatler ettim.
KADINCA: İlginç bir yaşam öykünüz var. Ondan sonra?
ARBAŞ: 1978’de anarşiler falan filan olunca, bizim babamız…
KADINCA: Babanız derken?
ARBAŞ: Babamız diyorum, yani Derya Arbaş’ın babası. “Aman ne olur şey yapın, memleketin durumu çok şey, bir şey olabilir, kötü durumlar” dedi. Tabii Amerika’da Beyrut’u filan duyuyorlar. Zaten sinemada da seks filmleri furyası başlamıştı. Onun için biz de memnuniyetle 1978 yılında Los Angeles’a gittik.
KADINCA: Amerika’daki yaşamınızdan bahseder misiniz?
ARBAŞ: Ben son derece sosyal bir insanım. Paramount stüdyosunun eski müdürü Robert Evans, çok yakın bir dostum. Ahmet Ertegün keza. Ondan sonra bir sürü şeyler. Mesela sinemadan Michael Caine çok iyi tanıdığım biri.

0342-zerrin-arbas-gencligi-1985-kadinca-dergisi-roportaji
ZERRİN ARBAŞ — Sophia Loren olmayı çok isterdim. İdealim oydu. Ama ne yapalım Sophia Loren olamadım diye üzgün ve süzgün mü olayım? Loren’e bakacağıma benden daha aşağıdaki insanlara bakarım. (1985, Kadınca)

KADINCA: Nasıl bir insan Michael? Homoseksüel diyorlar.
ARBAŞ: Michael çok soğuk bir insan gibi görünse de, asşında çok şeker biri. Cinsel tercihini bilmiyorum, çok kimse de bilmiyor. Şahane bir siyahi karısı var. Öyle bir şey orada hiç duyulmadı. Burada mı duyuluyor?
KADINCA: AIDS gündeme geldiği zaman okuduk gazetelerde.
ARBAŞ: Siz gazetelere bakmayın. Gazeteler zaten herkesi o şeye sokuyor. Hiç zannetmiyorum. Öyle bir şey yoktu orada.

0342-derimod-at-ve-iki-kadin-reklam-1985-umit-zaim
Çizgiüstü reklamcılık örneği ile Ümit Zaim’in DERİMOD markası.

KADINCA: Her neyse, tanışlardan söz ediyordunuz.
ARBAŞ: Roger Moore’u iyi tanırım, karısını da. Onlarla çok iyi bir ahbaplığım oldu. Ahmet Ertegün sayesinde Mick Jagger ile tanıştım. Laura Branigan ile tanıştım. Hatta evime gelmişliği de vardır. Sonra efendim, Fernando Lamas’ı çok iyi tanırım. Efendime söyleyeyim, Kim Novak çok şeker tatlı bir insan. Evine filan çok gitmişimdir. Elka Sommer’i de tanırım.
KADINCA: Genç görünmenizin sırrı nedir?
ARBAŞ: Jimnastik mi yapıyorsun diye sorarlar hep. Hayatta yapmadım jimnastik ve nefret ederim. Güzellik enstitüleriyle, berberlerle ve kremlerle hiç vakit geçirmedim. Bütün mesele ruhtan geliyor. Muazzam bir ruh sağlığım var, çok şükür Allah’a. Hiçbir şeye dert edinmemeye çalışırım. Kavgalar, düşmanlık ve kıskançlık insanı karamsar yapıyor ve çok yıpratıyor. Maalesef bizim toplumumuzda bu duygular çok kuvvetli. İyi niyetli insan bulmak biraz zor oluyor.

0342-piyale-makarna-reklami-1985-maktas-makarna-sanayi-piyale-adi-agiz-tadi
Türkiye’nin ilk makarna fabrikası, Hasan Tahsin Bey tarafından “Türk Makarna Fabrikası” adıyla 1922’de İzmir’de kuruldu. Küçük bir üretim tesisi olan ve 660 okka (846 kg.) günlük üretim kapasitesine sahip Türk Makarna Fabrikası’nda sadece 10 kişi çalışıyordu. El presleriyle üretim yapılmasına rağmen, Türk Makarna Fabrikası’nın ürünleri 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi ve 9 Eylül İzmir Sergisi’nde Hasan Tahsin Bey’e altın ödül getirmişti. 2010 yılında Yıldız Holding bünyesine geçmiştir.

KADINCA: Amerika’da daha mı iyi niyetli insanlar?
ARBAŞ: Valla bakın, Amerikalılar daha optimist. Benim böyle olmam da biraz küçük yaşlarda oraya gitmekle olmadı.
KADINCA: Türk kadını ile Amerikan kadınını karşılaştırır mısınız?
ARBAŞ: Amerikan kadınınında kompleks yok. Bizim Türkiye’de kompleks diye bir şey var. Çekememezlik çok var. O acayip bir şey. On parmak bir değil, hepimiz aynı olamayız. Ben bunun bilincine varmışım. Halbuki türk kadınında yer yer bunu görüyorum. İhtiras, kıskançlık, riya maalesef. Herkes herkesle çok meşgul. Hanımlar olumlu bir şey yapacaklarına oturup dedikodu yapıyorlar.
KADINCA: Amerikan kadınında bunlar yok mu?
ARBAŞ: Onlar umumiyetle işi gücü olan insanlar. Çalıştığı için de şimdi, bilmem arkadaşını komşusunu çekiştirecek vakti yok orada. Hiç kimse başkası hakkında tenkitte bulunmuyor. Zaten hakkı da yok. Bizde alınganlık çok fazla. Amerika’da bu yoktur. Rahat oluyorlar. Birbirlerine karşı lüzumsuz fedakârlıklara girmiyorlar. Mesela bizde kadın lüzumsuz fedakârlıklar yapar. “Aman o kızmasın, üzülmesin” filan diye yapmak zorunda kalıyor.


0342-gelisim-yayinlari-1985-kadinca-dergisi-7-yasinda

Kaynak: 1985, Kadınca Dergisi