Cevşensiz asla dolaşmıyor. Büyüye inanıyor. Duaları Arapça telaffuzuyla okuyor. Dinsel ritüelleri yerine getiriyor, ipek Tuzcuoğlu, ‘Büyü’ filmini, büyülü yaşamını ve hiç bilmediğiniz yönlerini anlattı, seksi pozlarını Tempo’yla paylaştı. Epeydir Boğaz’ı görmüyorum” dedi telefonda. Bebek’te buluştuk. Doğal, güzel ve dolu bir insan. En önemlisi de mütevazı. ‘Aşmalı Konak’taki Dicle imajından kurtulmak için deyim yerindeyse ‘çırpınıyor’. İpek Tuzcuoğlu’nun seksi mi seksi pozlarını Tempo’da görüyorsunuz zaten. Fotoğrafların sahibi Tolga Yurdaer. 17 Aralık’ta, bu dergi piyasaya çıktıktan tam bir gün sonra, başrolünde yer aldığı ‘Büyü’ filmiyle izleyeceksiniz kendisini. ‘Büyü’, daha çekilirken, birbirinden ilginç büyülü olayların yaşandığı, aksiliklerin eksik olmadığı bir film olmuş. Büyülü bir film ‘Büyü’. İpek Tuzcuoğlu da büyülü olaylardan ziyadesiyle nasibini almış.

  ‘Büyü’ bayağı büyülü geçmiş galiba. Neler yaşadınız?
Ben tifo oldum. Birçok sahneyi hasta hasta, ağlaya ağlaya oynadım. Birçok insan bilmez, odama gidip ağlıyordum. Çok acılı bir hastalık.

  Sağlık hizmetini nereden aldınız?
Ambulansta. En lüks şeyimiz ambulans, bir doktor, bir sağlık memuru. Damarım şişti. Set aralarında serum almam gerekiyor. “Bir şey oluyor bana” diyorum. Damarım şişmeye başladı. Serumu çıkarmak zorunda kaldılar.

  Vücudunuz normalde böyle tepkiler gösterir miydi?
Hayır. Mesela hiç sakar değilimdir. 10 senedir bu mesleği yapıyorum. Sürekli sette düştüm, her gün. Bir gün böyle, yine şiddetli bir kaçma sahnemiz vardı, bir yaratık geliyor, kaçıyoruz. Arkamda duvar var zannettim. Çünkü ben o role girdim mi, her şey bitiyor. Dünyayı görmüyorum. Arkaya bir yuvarlandım, bütün kollanm kazındı, yara bere oldu. Arkada kırık bir şarap şişesi vardı, Allah korudu, üstüne düşüyordum. Çok inanınm bu arada. Benim hep cevşenim vardır yanımda.

  Cevşen mi taşıyorsunuz sürekli?
Taşıyorum. Korunduğuma inanıyorum. Bu, benim inanç sistemimle ilgili bir şey. Annem verdi, onun hediyesi olduğu için değerli benim için. Çantamda taşıyorum. Hatta 2 cevşen taşıyorum. Cevşen hediye ediyorum insanlara. Birçok insan inanmıyor.
hele bilime çok yakınsanız, inanmıyorsunuz.

 Allah tarafından cevşen sayesinde korunduğunuzu mu düşünüyorsunuz yani?
Evet. Çünkü ben inançlı ve her zaman iyi olmaya çalışan bir insanım. Benim ritüellerim de vardır. Duamı ederim her gün mutlaka.

  İslam’dan doğan bir inançtan bahsediyorsunuz değil mi?
Nas, Felak, Ayetel Kürsi dualarını okurum.

  Arapça mı okursunuz, Türkçe mi?
Arapça okurum. Türkçe mealini de biliyorum. Ezberledim. Ayetel Kürsi’yi küçüklüğümden beri ezberleyememiştim. Son 1 senedir onu da ezberledim. Nas ve Felak surelerini biliyordum. Herkesin inancı kendine, neye inanıyorlarsa onu yaşıyorlar. Ben de öyle korunduğuma inandım.

  Nelerden korunmak endişesidir bu?
Nazar. Benim için en önemlisi bu. Bilinmez güçler değil şu anda konuştuğum benim. Çünkü çok göz önünde bir insanım. Sürekli her girdiğin ortamda seviliyorsun ya da sevilmiyorsun. Bu, her sanatçının, her ünlü insanın yaşadığı bir şey. Fakat bir enerji yayılıyor. Dolayısıyla bu enerji negatife dönüşebilir bir enerji. Ben yanımda mesela şap taşıyorum.

  Şap mı? Ne işe yarıyor?
Tipik eriyen bir taş. Taşlara da benim ilgim var. O da negatif enerjiyi nötrlüyor.

Birilerine danışarak mı yapıyorsunuz bunu?
Tabii. İşin uzmanına danıştım.

   Medyumlar mı?
Hayır. Kendim gibi çok dostum var.

  ‘Büyü’ filmine son derece uygun bir karaktersiniz anlaşılan
Uygunum. Çok inançlıyım. Cevşen taşırım. Hatta cevşenim kayboldu, tutturdum bana cevşen alın Mardin’den diye. 3 gün alınamadı bir türlü, denk gelmedi. İnançlarım beni olumsuzluğa itmez. Olumsuz düşünmem hiçbir şeyi. Yani kendimi çaresiz, vesveseli, kuruntulu bir duruma asla düşürmem. Zaten insanoğlunu en çok etkileyen duygular bunlardır. Benim kendime has bir inanç sistemim var. Bundan da mutluyum.

  Türkiye’de her ailenin büyüyle ilgili bir öyküsü var. Sizin hayatınızda böyle bir öykü var mı?
Büyüyle ilgili çok şey biliyorum. Çocukluğumdan beri çok şey duydum. Misafirin gitmesini istiyorsan, mesela çok oturan bir komşun varsa, ayakkabısına tuz dökecekmişsin, o da gidecekmiş. Yok efendim, kocan seni çok üzüyorsa, çalı süpürgesine onun ismini söyleyerek “beni üzmesin” diye iğne batıracakmışsın. Bunlar çok komik geliyor bana. O insanlar da buna inanmış. İnançlara çok saygılıyım ama ben uygulamıyorum tabii ki. Çevremde çok var. Kızları evlenemezse, çok mutlu giden bir evlilik bazı nedenlerden dolayı çatırdamaya başlarsa, kesin büyü yapıldı diye düşünülür. Kaynana, “Damadıma kesin büyü yapıldı, başka biri var” der. En ilginci işle ilgili. Mesela insanların işleri iyi gitmiyorsa ve kötü duruma düştülerse, kesin işyerine büyü yapıldı, kısmet bağlandı gibi inanışlar var. Ben bunlara inanıyor muyum? Hayır, sadece dinliyorum. Ben büyü olgusuna inanıyorum. Enerji olduğu için, negatif enerjinin geçerliliğine inanıyorum. Siz eğer sevgi dolu, kendi iman ve beyin gücünüzü doğru yönlendirirseniz, bence hiçbir büyü, nazar size zarar veremez.

  Sizin ya da yakınlarınızın başına büyüyle ilgili bir şey geldi mi?
Benim gelmedi de, geçen gün bir arkadaşım aradı, “İpek, inanılmaz güzel bir şey yapıyorsunuz. Benim ablam 3-4 senedir büyülerle uğraşıyor, büyü çözdürmeye çalışıyor, gitmediği yer kalmadı, inşallah bu filmle bir şeyler öğreniriz”

Ayşe karakteriyle aynı gibiyim. Körü körüne bağlı değil ama kendi beyin gücünü, inanç sistemini harekete geçirerek korunuyor. Cevşen, dua sayesinde korunuyor. Zaten Türkiye’de buna çok inanılır. Ben çok zorlanmadım. Şaşırdılar benim Nas ve Felak suresini ezbere bilmeme. Çünkü filmin bir sahnesinde bu kullanılacaktı ama bir anda oluştu. Sahne sırasında verin ezberlesin şeklinde gelişti olay, çok aniden bazı değişiklikler oldu sette. “Ben biliyorum” dedim. Filmin bir misyonu var. Ben şunu fark ettim ki, bu filmle insanlar büyünün kötü ve ölümcül etkilerini bir nebze de olsa kendi hayatlarından çıkarabilecekler ya da ona başvurmayacaklar. Ben büyü meselesinin toplumsal bir yara olduğunu düşünüyorum. Büyü mağdurları olduğunu düşünüyorum. Bunun iki tarafı var. Birincisi büyüyle işlerini halletmeye çalışanlar, bir de büyüyü kullanıp para kazanıp tüccarlaşan hocalar. Bana göre Türkiye’nin hep varolan ama gizlenmiş bir gerçeği. Gizli gündemi büyü. Bu tür inanç sistemleri çok zor sarsılır insanlarda. İnanmak çok özel bir duygudur. Bunu çok yumuşak, belki birkaç film yapa yapa anlatmak en doğrusu.

  ‘Büyü’ önemli bir konu, buna bir temas edelim diye mi çıktı bu film?
Bence yapımcı Faruk Aksoy çok doğru bir iş yaptı. Çünkü Türkiye’de bu tür film yok. Böyle bir açık var. ‘Okul’ filmi iyi bir gişe yaptı. Artık gençler yeni şeyler, yeni yüzler görmek istiyor. Artık eskiyi kapamak istediklerini düşünüyorum. Gerilim filminde oynamak çok farklı bir şeymiş hakikaten.

  Gerilimi yaşadınız iyice galiba
Çok yüksek performans bekleyen bir tür, oyuncudan. Şartlarını zorluyorsun, kendini bedenen zorluyorsun. Bu filmde yaratıklar yok. Şeytan çıkarmalar, kiliseler yok. Bize ait. Bizim kültürümüzü, gizli sandıkları deş, içinden büyü çıkar, muskalar, cevşenler, dualar çıkar.

  Siz hiç büyü yaptırdınız mı?
Hayır. Yaptırır mıyım Allah aşkına? Ben çok doğal bir insanım. Hayatı doğal yaşamayı seviyorum, çünkü doğalı tersine çevirmek demek bu. Akışa müdahale etmek demek. Hayatı bir yaratan var, Allah diyoruz. O yaratmışsa biz değil, o müdahale etmeli ancak.

  Namaz kılar mısınız?
Hayır. Namaz kılmayı denedim ama karışık geldi sistemi. Ben biraz daha Şamanlığa yakınım. Uzakdoğu felsefesi çok okudum. Bu sene de tasavvuf okumak istiyorum. Çünkü kendiyle bir oluyor insan. Evren, Tanrı ve senin bir olduğun bir nokta var, ben o noktayı seviyorum. Namaz da bana göre bir meditasyondur. Her dinin kendine göre bir meditatif tarafı var. Şimdi de şunu istiyorum: Ben duaya çıkayım. Benim dualarım hep öyle. Evrenin bütün enerjisi benim ruhuma, vücuduma yansısın, denizin mavisi, ağacın yeşili şeklinde. Benim Şamanlığa daha yakın olduğumu bir arkadaşım söyledi bana.

  Ciddi bir büyü kültürüdür aynı zamanda Şamanizm
Ben galiba bilmeden, okumadan onlara daha yakın yaşıyorum. Ekolojik beslenmeye çalışıyorum. Sağlıkla hep paralel gidiyor benim hayatım.

  Filmin çekimi sırasında gizem eksik değilmiş galiba. Neler yaşadınız?
Oraya iş yapmaya gittim. Gördüğüm kadarıyla köy çok ürkünçtü. Mesela mağaraların dibine indik. Dışarısı 50 derece, mağaranın içinde donuyorsun. Battaniyelerlesin, hiç bilmediğin bakteri cinsi organizmalar var. Göremiyorsun önünü. Bir bakıyoruz bembeyaz mağara küflenmiş, bilmediğin yaratıklar geziyor. Yürüdüğün yerde bilmediğin bir renk, toprak. Onun yanında taşlar, kayalar, enteresan. Mağarada düştüm. Sırf ben değil, birçok insan ürkmüştür. Orhan Oğuz’dan öğrendim, bilmiyordum, hemen hemen bütün evlerden muska çıkmış. Savur ilçesinin bir köyünde çalıştık. 400 haneli bir köydü. PKK tarafından yönlendirildiği için bu köy boşaltılmış. Kimse yaşamıyordu. 3-4 aile vardı. Onlar da yazlan gelirlermiş. Yaşayan köy değil. Mesela İbrahim Ev dediğimiz bir yer vardı, dedik ki, “Tamam İbrahim Ev’i buraya yapalım”, bir baktık o evin sahibinin adı da İbrahim’miş. Büyücü ev var. Demişler ki Faruk Beyler, tamam büyücü ev şu olsun. Mekân araştırmasında bir bakıyorlar, evde şeytan işaretleri. Hakikaten biraz da bazı şeyler örtüşmüş birbirine. Mesela kuyular vardı. Bunları kapatın dedi yönetmen. Fakat bir şekilde nasıl olduğu da bilinmiyor, o kuyunun içine iki kişi düştü bizim ekipten. Kapatılsın denilmesine rağmen. Orhan Bey, “Neden kapatılmıyor bu kuyular?” dedi. “Biz kapatıyoruz açılıyor, kim açıyor bilmiyoruz” dedi arkadaşlar. Şaryomuz vardır bizim, o kırıldı. Mümkün değil ki, o demirin kırılabilmesi. 3 yerinden kırıldı. 20 kişinin üstüne düştü. Allah’tan hiç kimseye bir şey olmadı. Beni karavanda elektrik çarptı. Bu bile oldu. Artık bir şey diyemiyordum, sinirim bozulmuş, gülüyordum. Karavanda elektrik nasıl çarpabilir insanı?

  Travma yaşayan, hayatı değişen, korkulara, kâbuslara kapılanlar oldu mu?
Bildiğim kadarıyla yok. Buna rağmen her gece karavanda korku filmi izleniyordu. Bir de böyle bir şeyimiz var. Ben ışıklı bir yoldan gitmek istiyorum. Dehlizlere inip ateşler içinde var olmak istemiyorum. Gökyüzünde tanrıyla meleklerle bir olmak istiyorum. Benim yolum o. Sanatçı olarak da benim hiçbir iddiam yok. Sanatçıların da çok iddialı duruşları olmasını doğru bulmuyorum.

  Mütevazı kişiliğinizle de alakalı bir şey mi?
Yapım öyle. Öyle bir kariyer istiyorum. Alçakgönüllü, işini yapan. Starlar iddialı olur, ben aktristim.

  Star olmak istemiyor musunuz?
Türkiye’de star olmak çok cazip bir şey değil bence. Neden? Çünkü star olmanız için Türkiye’de bir kere şarkı söylemeniz gerekiyor. Ekstralara gidiyor olmanız gerekiyor. Türkiye’deki starlık sistemiyle dünyadaki arasında dağlar
kadar fark var bence. Ama Türkiye’nin gerçek starları kim dersen; hemen sana Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray derim. Onlar bir kenara, son dönemde bana göre çok değerli olan bir insan var ki, o da Cem Yılmaz. Çünkü baktığımız zaman tek başına gişe yapabilecek tek insan. Son dönemlerde çıkmış tek gerçek star Cem Yılmaz’dır.

  Tempo’da yayımlanan bu fotoğrafların öyküsü nedir?
Ben zayıfladım. Dolayısıyla benim yapım da saçım da değişti. Ciddi radikal bir değişiklik var. Bu, biraz da Dicle karakterinden kurtulmaktır, çünkü çok Anadolulu, daha yaşlı bir karakteri oynadığım için artık o sayfayı kapattım. Bundan sonraki filmlerime ve yapacağım projelerime bakmam gerekiyor. O yüzden de böyle bir imaj çalışması yaptım. Bu kesinlikle benim kariyer planlamamda olması geren bir şeydi.

  Seksilik mi?
Seksi de değil aslında, beyazı kullandık ki yine ben varım, doğal İpek var. Ne kadar çarktan kopuk da yaşasanız, çarkın içindesiniz. Hakikaten Türkiye’de güzel, hoş kadın istiyor seyirci. Bunları biz çok safiyane çektik. Aslında ben beyaz büyücüyüm.

  Ne demek bu?
Büyünün hep kötü tarafını söyledik ama masum tarafı da var. Çok güzel iksirler de var. ‘İzmir Büyücüleri’ diye bir kitap okuyorum şimdi. Aslında böyle mutluluk büyüleri de vardır hayatta, ak büyü, kara büyü. Buna da inanırım. Negatifi çözebilen bir yapım olsun, bir misyonum olsun istiyorum. Karalar bana geldiği zaman benim içimden beyaz şeklinde çıksın istiyorum. Hem hayat tarzım, hem de kariyerimde böyle bir yol arıyorum. Türkiye’de aslında çok zor bir şey istiyorum ama hayallerim de yıkılmasın istiyorum.

  Yeni projeler
‘Köpek’ diye bir dizi var. Osman Yağmurdereli ile. Detayları kendisi versin. Aralıkta atv’de başlıyor. Türkiye’nin başka bir gerçeğini gösteren bir dizi. Türkiye’de çok köpek var. Bunlar anlatılıyor. Bir televizyon programı yapacağım. Hiç yapılmamış bir şeyi deneyeceğiz. Söyleyemem şu an, anlaşma yapmadan.
Kaynak: 2004, Tempo Dergisi