Dedikodu yapmaya bayılıyoruz. Bu işi kendine meslek edinmiş yazarlarımız gazete köşelerinden televizyon ekranlarına geçtiler. Kalemlerden sonra televizyon kameraları da kişilerin özel yaşamlarına burnunu sokmaya başladı. Merak ediyoruz, diğer insanlar ne yapmışlar, nasıl yapmışlar diye. Doğal bu, insanlar bilmediklerini öğrenmek isterler. Doğal olmayan bu merakın nasıl giderildiğini, konuya ne biçimde yaklaşıldığı. Lâfı hiç uzatmadan, size Türkiye’nin en eski ve seviyeli dedikodu yazarını tanıtmak istiyorum. Yazarımızın adı Adalet Cimcoz. Dostları onu Ada diye çağırırdı. 1910’da doğup 1970 yılında kansere yenik düşen Adalet Cimcoz, bana göre Türkiye tarihinin en renkli kadınlarından biridir.
Adını önce dublaj sanatçısı olarak duyurur. Ağabeyi ise bir dönemin ünlü dublaj yönetmeni Ferdi Tayfur’dur. Tayfur, dublajda birlikte çalıştığı eşi Melek hastalanınca, King Kong filmindeki kadın sanatçıyı seslendirmesi için Adalet hanımı stüdyoya çağırır. Geliş o geliş. Yıllar boyu tüm kadın okuyucularımız Adalet Cimcoz’un sesiyle beyaz perdede vücut bulur.
Adalet Cimcoz, yazar ve çevirmen olarak da tanınırdı. Ankara ve İzmir gazetelerinde, Yeditepe gibi dergilerde yazıları yayınlanmıştı. Tiyatro, plastik sanatlar üzerine eleştiriler, denemeler, şiir ve hikâye çevirileri yaptı. Sonraki yıllarda çevirmenliği iyice benimseyerek Alman dilinin tanınmış aktarıcılardan biri oldu. Türkçeye kazandırdığı yazarlar arasında Knut Hamsun, Traven, Kafka Brecht, Lope de Vega, Schwarz Tibor Dery, Kişon, Ruber-Neumann ve Max Frish ilk göze çarpanlardır.
Fitne-Fücur eşittir Adalet Cimcoz
Konumuz açısından bizi ilgilendiren elbette ki Cimcoz’un yaptığı dedikodu yazarlığıdır. Aydede, Salon, 20’inci Asır, Hafta, Tef gibi dergiler ve Cumhuriyet gazetesinin pazar ekinde sürdürdüğü bu tür yazıları, 1946-1960 arasında İstanbul’un sosyal yaşamına ışık tutmaktadır. Bu yazılarda takma ad kullansa da, söz ettiği kişiler ve dikkatli okurları Fitne-Fücur’un Adalet Cimcoz olduğunu bilirlerdi. O da yazılarında bunu anlamaları için ipuçları verirdi. Okurları Fitne-Fücur’u öyle severlerdi ki, Hafta dergisinde “İstanbul’un en enteresan 10 kadını” başlıklı dizisini hazırlamak için dedikodu yazılarına ara vermek zorunda kalınca, mektup üzerine mektup almıştı.
Bu olayı bir yazısında şöyle anlatır:
— Okuyucularıma ben de kendi kafamca İstanbul’un on enteresan kadınını takdim edeyim dedim. Başarabildim mi bilmiyorum. Yalnız bu arada sevgili okuyucularımdan tümen tümen mektuplar aldım. Aşağı yukarı hepsi “Bizi bir insan değil, insanlar ilgilendiriyor” diyolardı. Ne halt edeyim bu defa bu röportajlara girmişim, çıkmak kolay olmadı. Girdiğim işi bitirince okuyucularımın istedikleri gibi insanlardan bahsetmeğe başladım. Bu sefer de telefonlar geldi. Gazeteye de haberler ulaşmış, tanıdığımız insanları bize bildirmek kâfi değil, bize yeni ve heyecanlı dedikodular versin Fitne-Fücur diyorlar. Ne yapayım ekmek parası işte. Ben de bu sefer ver yansın edeyim diyorum. Okuyucu benden ne istiyor, kimin kocası ihanet etmiş. Okuyucularım bunları mı istiyorlar? O halde size çırılçıplak havadisler! (Hafta, 7/2/1953)
Fitne-Fücur’un yazılarında İstanbul’un sanat dünyasında, gece yaşamında yer alan tüm insanları bulmak mümkündür. Fikret Adil’in en güzel el falı baktığını, yakışıklı ve çapkın Ferdi Tayfur’un dans pistinde yeni samba ve bugivugilere ayak uyduramadığını ama tangoları hiç kaçırmadığını ancak iyi bir Fitne-Fücur okuyucusuysanız öğrenirsiniz.
Bu ipuçları bazen büyük bilgi paragrafları haline dönüşür. Bakın bir yazısında, sosyetenin tanınmış simalarının dans biçimlerini nasıl anlatıyor:
— Herkesin bir başka dans edişi var. Mesela Bay M. Dans ederken mutlaka yanağını dayamak ister. Nevin Akkaya illaki kolunu kavalyesinin boynundan dolar. Bay Fikret en hararetli dans numarası esnasında cebinden mendilini çıkarıp terini siler. Bay Enver yorulduğunda damına kendi etrafında kavis çizdirerek dinlenir. Bay Samy’nin sol bacağında romatizma olmalı. Her iki parçadan sonra bir titreme arız oluyor. Bayan N. ne olur Allah rızası için bir nebze tebessüm etse dans ederken, bunu da hafiflik mi sanıyor acaba?
Kaynak: 1994, Cosmopolitan