İki yıl önce beyazperdenin yanı sıra şarkıcılığa da başlayan Mine Mutlu, sinemayı ihmal edercesine, sahneye ilgi göstermişti. Ama bu tutumunun yanlış olduğunu fark eden güzel yıldız, 1973’te daha çok sinemaya önem vereceğini ve kaliteli filmlerde rol alacağını belirtiyor. Mine Mutlu’nun 1973 parolası:
— Her şeyden önce sinema.
İçimizden bir ses «Yapma» diyordu. «Basma. Yoksa sonun karanlıktır.» Ama, akıl ve teknoloji çağında, sezgilerle hareket edilir mi diye, kendi kendimizi kınayarak bastık. Hem de öyle bir bastık ki, bizi bir gören olsa, Mine Mutlu’nun apartmanının asansörüne değil, Apollo 24’ün kumanda düğmesine bastığımızı zannederdi. Küçük bir sallantıdan sonra yükselmeye başladık. Taa ki, üçüncü katta dördüncünün arasında duruncaya kadar. Sonra aniden ortalık karardı ve asansör motorunun sesi kesildi. Böylece yaşlıların, çocuklarını korkutmak için:
— «Yaramazlık yaparsan, Araf’ta asılı kalırsın» diye anlattıkları yerin, aşağı yıları nasıl bir şeye benzediğini kestiriverdik. Teknoloji çağında, Türkiye adlı ülkenin, İstanbul kentinde âdeta olağan hale gelen elektrik kesilmesi, sonunda bize yapacağını yapmıştı. Dalgınlıkla elimizi imdat düğmesine uzattık. Bastık bastık ses yok. Sonra elektrik kesilince, düğmelerin görev yapamayacağını hatırlayıverdik. En ilkel yola başvurmaktan başka çare kalmadığını görerek, ciğerlerimizin el verdiğince bağırmaya, gücümüzün yettiğince de asansör kabinini yumruklamaya başladık. Bir anda koskoca apartman birbirine giriverdi.
Kalın bir ses şöyle bağırdı:
— Hey kim var orada? Kimsin sen? Adın ne?
Nihayet dördüncü katta bizim hücre hapsi bitti ve apartman sakinleri büyük bir incelik göstererek bendenizi mumla karşıladılar. Oldukça cesur adımlarla aralarından geçip Mine Mutlu’nun kapısındaki zile bastığımız zaman, 7-8 yaşlarındaki küçük bir kız çocuğu:
— Zil çalmaz amca, elektrikler kesik dedi.
Kahkahalar, kahkahalar, kahkahalar. Allah neşelerini daim etsin. Onların sayesinde kapı açıldı ve dekolte tuvaleti, yapılmış saçları ile Mine Mutlu bir ay gibi, gece karanlığını aydınlattı. Antika eşyalarla döşenmiş salona girip oturduğumuz zaman:
— Bir şeyler oldu bizim apartmana son günlerde. Bir gürültü, bir gürültü sormayın. Demin yine patırdıdan geçilmiyordu. Yine birisi münasebetsizlik yaptı galiba.
Allahtan salonu birkaç mum aydınlatıyordu da kızarıp bozardığımızı görmedi. Sonra konu döndü dolaştı, sinemaya sahneye geldi. İki yıldan beri Yeşilçam’dan uzaklaşıp şarkı söyleyerek hayatını kazanan ünlü oyuncu, sinemayı bir özlemiş, bir özlemiş ki sormayın. Aslında 7-8 film çevirmiş ama bunlar, eski çalışma temposuna oranlar çok azmış. İşte bu yüzden 1973’te yeni bir parola edinmiş: «Her şeyden önce sinema!» Önümüzdeki günlerde ilk filmine başlayacak olan oyuncu, soyadı gibi son derece mutlu.
— Setler, kamera, ışıklar, senaryo, sabahları erken kalkmak, bonolar, protestolar.
Son kelimeleri söylerken, nedense sesi yavaşladı Mine Mutlu’nun. Sanki hevesine bir gölge düşmüş gibi bir duyguya kapıldık ve sorduk:
+ Kararınız kesin mi? Her şeye rağmen sinema mı?
Sözü ağzımızdan aldı:
— Her şeye rağmen evet. Türk sineması eskiye oranla çok daha tutarlı bir yerde. Belki birtakım güçlükler var ama, bu sıkıntıya hepimizin katılması gerekiyor. Hani ne demişler, cefa çekmeyen sefa süremez.
+ Gazino anlaşmaları, sahne çalışmaları ne olacak?
— Yazın iki, kışın iki ay sahne. Bir ay da tatil. Sinema için geriye yedi ay kalıyor. Ayda bir filmden, yedi film eder. Bu da bana yeter.
Kaynak: 1973, Ses Dergisi