Murathan Mungan, 1980’de Mahmud ile Yezida’yla başladığı Mezopotomya Üçlemesini, Taziye ile sürdürdü ve 1992 yılında yazdığı Geyikler Lanetler ile noktaladı. Doğu Anadolu’daki töre kültüründen yola çıkan oyunlar, giderek insanları kuşatan tüm değerler ve kuralların bir mikro örneği olarak, geçtiğimiz mevsim, Antalya Devlet Tiyatrosu’nda Mustafa Avkıran’ın yönetiminde sahnelendi. İstanbul’da da tiyatro festivali kapsamında arka arkaya (dokuz saat) oynanan Mezopatamya Üçlemesi’nden Geyikler Lanetler, hem en iyi oyun, hem de en iyi yönetmen dallarında İsmet Küntay tiyatro ödülünü kazandı.

0268-murathan-mungan-roportaji-1994-vizyon-dergisi (4)
Murathan Mungan röportajı // Barbaros Altuğ (1994, Vizyon Dergisi)

VİZYON: Geyikler Lanetler’den konuşmaya başlayalım isterseniz. Bu oyunun öyküsünü Cenk Hikâyeleri’nde okuduğumu hatırlıyorum. Bu öyküyü yazarken oyunlaştırmayı düşünüyor muydunuz?
MUNGAN: Önce oyun olarak tasarlayıp yola çıktım. Oyunu oluştururken aldığım notlarla aynı zamanda öykü olarak biçimlendi. Bu bende yeni bir şey değil aslında. Zaman zaman kardeş malzemeler kendi içlerinde birleşip bölünebiliyorlar.

0268-murathan-mungan-1980-osmanliya-dair-hiyakat
Osmanlıya dair Hikâyat, Murathan Mungan, Metis Yayınları (1981)

+ Öyküyü 1980 yılında yazıyorsunuz, oyun olarak ortaya çıkması ise 1992’yi buluyor. Bu kadar uzun bir yaratım süreci mi gerektirdi bu oyun?
— 1980’de hem öykü hem oyun olarak başladım bu işe. Aslında kafamda oyun olacak bir öykü vardı. Notlar alarak öyküyü yazdım. Ondan sonra oyunu yazmam yaklaşık on iki yılımı aldı. Bu biraz yazarlığımın serüvenine ait bir şey. Mesela sonbahara doğru çıkacak hikâye kitabımın ilk denemelerini de 1980 yılında yazmıştım. Tür yazarı değilim ben. Sadece öykü yazan veya sadece şair olsaydım belki işlerim bu kadar birikmeyebilirdi. Geyikler Lanetler’de aradığım çok özel bir soğukluk vardı. Ruhun ve aklın derinliklerine inmek istiyordum. Bunu yakalamam, elimdekileri derlemem ve kaynakları incelemem zaman alıyordu. Bende hep böyle olur bu işler. Malzeme çeşitli havuzlarda bekler, birikir, kıvamını bulur ve bir gün kitap haline gelir.

0268-murathan-mungan-roportaji-1994-vizyon-dergisi (5)

MUNGAN: “Yazdıklarım çok kolay şeyler değil. Ama popüler olmaması gereken bir unsur, tuhaf bir şekilde popülerlik kazanıyor. Bu benim de açıklayamadığım bir şey.” (1994, Vizyon)

+ Geyikler Lanetler’in sadece bir oyun olmasını mı düşündünüz? Yoksa Mahmut ile Yezida ve Taziye ile yaptığınız üçlemenin bir parçası mıydı?
— Şimdi üçleme aslında bir tema ve dünya bütünlüğü, coğrafya bütünlüğü. Ruhumun derinlikleriyle o coğrafyanın derinliklerinin buluştuğu yerde, kendi içinde bir bütünlük gösteren bir üçleme. Mahmut ile Yezida’yı yazarken üçleme yazacağımı bilmiyordum. Taziye’yi yazmaya başladığımda üçleme olacağını anladım. Mahmut ile Yezida’dan Taziye’ye, Taziye’den Geyikler Lanetler’e geçerken giderek soyutlama düzeylerinin daha yoğunlaştığını görüyorsunuz. Bir anlamda benim 1979-1993 tarihleri arasında yazma serüvenime tekabül ediyor. Ama ben Antalya Devlet Tiyatrosu’nda yapıldığı gibi üç oyunun art arda oynanmasını düşünmemiştim. Bu tamamen yönetmenin fikriydi.

0268-murathan-mungan-roportaji-1994-vizyon-dergisi-geyikler-lanetler-00
Geyikler Lanetler (1992) // Yedi Kapılı Kırk Oda (2007)

+ Okur da farkına varıyor mu bu emeğin? Birikimi sizinkine yakın olmak zorunda okurlarınızın.
— Ama başka şeyler de vardır. Sevgi vardır. Erken gelişmiş duyarlılık vardır. Uzak zekâlar vardır. Uzak zekâlar çok fazla meydan okuyabilir. Çok fazla ufku içine alabilir diye düşünüyorum. Çoğu kez yalan bir şeye inanırım. İyi bir kitap okuduğunuz zaman o kitap sizi mutlu ettiyse, hoşnutluk duyduysanız zaten bütün bu sözler anlamını kaybeder. Ben sizin kalbinizin hangi kapılarını zorluyorum, ruhunuzun nerelerine omuz atıyorum, nasıl reaksiyon veriyorsunuz? Benim için okurla kurduğum ya da seyirciyle kurduğum an önemli bağ budur. Onun dışında tamamı ile bu dili bilen insanların mutfağa ilişkin verdiği ipuçlarıdır.

0268-murathan-mungan-2006-muslum-gurses-fotografi-haftalik-dergisi

MÜSLÜM GÜRSES: “Murathan, çok değerli bir insan.” (2006)

+ Tragedya formuna yenilikler getiriyorsunuz. Peki klasik anlamda türlere nasıl bakıyorsunuz?
— Her tür kendi dönemiyle anlamlandırılır. Fakat türlerin zamanı aşan ögeleri vardır. Bu zaman aşırı ögeler başka zamanlarda başka kaynaklarla bütünleşip kendi türünü yeniden konumlandırabilir. Bugün epik tiyatro yazmaya yola çıkan bir adam sadece epik senaryo yazamaz. Yazabiliyorsa zaten kötü bir şey yazıyordur. Çünkü Brech’ten sonra hiçbir takvim yaprağı geçmemiş demektir onun için. Hiçbir şey okumamış, hiçbir şey yaşamamış demektir. Şahsi imzayı oluştuırmanın yolu bundan geçmez. Bu nedenle her iki yazarın ya da her iy işin kolaylıkla herkesin yaptıklarıyla aynı sepete koyulamayacağını düşünüyorum. Sanat gibi insan ruhunun derinlikleriyle fazla uğraşan bir alanda kavramların ve terimlerin sabitleştirilmesi, yaratıcılığı da, algıyı da çok kısırlaştıran bir şey.

0268-murathan-mungan-roportaji-1994-vizyon-dergisi (8)
Geçmişim dile dökülmeyenin tenhalığında kaçırılan bakışlarda gündeliğin başıboş ayrıntılarında zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu. Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. (1992)

+ Bir de oyun içinde oyunlar var eserlerinizde.
— Bunu yapanlar oldu. Fakat benim yaptığım biçimde kullanıldığını hiç sanmıyorum. Yaklaşımım farklı benim. Eğer kendi hayatınız içinizden geçirmiyorsa yazdıklarınızı, bütün bunlar eskiciliktir. İstersen bilim-kurgu yaz, eğer kendi hayatından geçmiyorsa, uzaydan geçen, Mars’ta geçen bir hikâyeyi kimseye okutamazsın. Zaman zaman böyle moda olan klasik figürler var. Gerçek hayatında kapalı, son derece evcil yaşamış yazarlar birden yazı yazarken Anka Kuşu oluyorlar, Şahmaran oluyorlar. Bunlar beni ikna etmiyor. Ben bu yaklaşımı istemiyorum. Yazarken kimseyi düşünmem. Zaten hedef kitle belirleyebileceğiniz tek bir yazarlık cinsi vardır: reklam yazarlığı.



0268-murathan-mungan-roportaji-1994-vizyon-dergisi (3)

Kaynak: 1994, Vizyon Dergisi